Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

44. Evrenin nasıl oluştuğu tamamen yanlış anlatılıyor. ???

Epey uzun oldu ama okumaya değer ; Bunu iddia edenlerin din bilgisi, alıntı sağdan soldan derleme birkaç ateist sitesinin yazılarından ibarettir🙂. Evrenin oluşumu ile kuran'da anlatılan oluşum arasında herhangi bir yanlışlık yoktur. Bu konuya girmeden evvel şunu belirteyim ; Bilimin verileri değişkendir. Bundan asırlar önceki bilimsel veriler ile bugünkü bilimsel veriler arasında fark vardır. Bu sebeple mevcut bilimin verilerini baz alarak kur'an'ın bilime zıt olduğunu iddia etmek saçmadır. Kur'an'ın bu tarz konularda ayetleri yoruma açık olduğu için, birden fazla olaya yorumlanabilir. Bu sebeple Kur'an, bilime zıt düşmez ancak mevcut bilimsel verilere göre yapılan yorumların da mutlak olduğu söylenemez. Bunu belirterek yaratılış ayetlerini, mevcut verilere göre yorumluyorum ; Kur'an'da evren, “gökler ve yer” diyerek anlatılır. Kur'an'da geçen tüm “gökler ve yer” ayetlerini kontrol ederek bunu görebilirsiniz. “göklerde ve yerde ne varsa

43. Galaksiler yok. ???

Tost makinesi de yok, peki niye buna “problem” demiyoruz? Kitabın amacı var olan her şeyden bahsetmek değil ki bundan bahsetsin? Evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), genişliyor olması (zariyat 47) gezegenlerin gazdan oluştuğu (Fussilet 9-12) atmosferin oluşumu ve görevi (Naziat 27-28) dünyada atmosferin ve suyun oluşum sırası (Naziat 29-31) gibi bir çok bilgi verilmiştir. Bunların varlığı size “kanıt” olmuyorsa, olmayan şeyler de “problem” olamaz

42. Ayın yarıldığını iddia ediyor. (Kamer: 1)

Ay'ın ikiye ayrılması olayı kıyamet vakti olacaktır. Çünkü âyette “saat (kıyamet) yaklaştı, ay ikiye bölündü” diyerek olayın kıyamete yakın bir saatte olacağı söylenir.  Ayette geçmiş zaman kipi (mazi fiil) ile anlatılması, olayın gelecekte olmayacağı mânâsına gelmez. Örneğin pek çok Ayette, olaylar gelecekte olacağı halde geçmiş zaman fiili ile “oldu, dedi, yaptı,” diye anlatılır. İlgili ayetlere bakarsanız olayı daha iyi anlarsınız (39:68; 75:8,9; 25:30; 7:44-48; 6:128; 20:125,126; 23:112-114) ayrıca, bu olayın gelecekte olacağını asırlar öncesinden de savunanlar olmuştur. (bkz: kurtubi ilgili ayet)  Haricen, Ay'ın gerçekten yarılmış olduğunu savunan Müslümanların savunduğu şu görüşü de belirtmek isterim; Yazı, Bilimveyaratilisagaci.com sitesinden alıntıdır, kaynaklar orada mevcuttur; “... Gelelim sadede. Aşağıdaki bilimsel haberi, belirttiğim bilimsel haber sitesinde yayınlanmış, o da Dünyanın en iyi bilimsel dergisi olan Science dergisinden almıştır.  Türkçe çeviri

41. "Cahiliye dönemindeki gibi açılıp saçılmayın" diye kadının özgürlüğünü kısıtlıyor. (Ahzab: 33)

Cahiliye dönemi ile kasıt ettiği zamanda, kadınlar mahrem yerlerini gösteren, şeffaf, yanları dikişsiz türden elbiseler, fistan, giyerler, zina ederlerdi. (kurtubi, kadı beydavi ahzab 33. Ayet) . Kur'an bu kadınlara gönderme yaparak, inanan kadınların iffetli olmalarını emir ediyor. Bunun özgürlüğü kısıtlama ile alakası yoktur, tevbe 71. yette “mümin KADINLAR ve ERKEKLER birbirlerinin dostlarıdırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar” diyerek, kadının da, erkek gibi iyiliği emredip kötülükten alıkoyma görevi veriliyor, Neml 23. yette, hükümdarlık yapan bir kadın anlatılır, Allah, bu kadının hükümdar oluşuna herhangi bir eleştiri yapmaz. Allah'ın bir olayı anlatıp da o olayda sessiz kalması onu mubah kılar. Yani kadının hükümdar olmasına engel olan bir hüküm yok. Nur 69. yette kadın ve erkeğin aynı sofrada oturmasına dahi müsaade eder. Kasas 23-26 ayetlerinde çobanlık yapan iki kadın ve , Musanın onlarla konuşması anlatılır. Tüm bunlara bakınca, kur'an'ın kadı

40. Kadına savaşta "ganimet" diyor. (Nisa: 4)

 Muhtemelen 24. Ayeti kasıt ediyor. Ganimet demiyor, Nisa 24. Ayeti mealler “(harp esiri olarak) sahip olduğunuz müstesna, tüm evli kadınlar size haram edildi” diye meal ediyor. Halbuki "harp esiri olarak" diye bir ifade âyette yok, parantez içinde ekleniyor. Nisa 22. Ayetten itibaren evliliğin yasak olduğu kişiler sayılır. Nisa 24. Ayet, "Muhsena kadınlarla evlilik de size haram edildi. Ancak yeminlerinizin sahip oldukları müstesna. (onlarla evlilik yapılabilir)" diyor. "yeminlerinizin sahip oldukları" dediği kişiler, Mümtehine 10. yette anlatılan muhacir kadınlardır. (İrşad Ebu-s su'd ilgili ayet tefsirinde anlatılır) Kocası gayri Müslim, kendisi müslüman olarak müslüman bir ülkeye hicret eden kadın "yeminlerinizin sahip oldukları" kategorisine giriyor bunlarla evlilik caiz. Kadına savaşta “ganimet” denilen bir ayet yok 🙂 savaş esiri olan kadınlardan olsun, erkeklerden olsun Muhammed 4 gereği tüm esirler serbest kalıyor.. #

39. Bir savaşta kaç müslümanın kaç kafire denk geldiğini anlatan ayeti hemen bir sonraki ayet yalanlıyor. (Enfal: 65-66)

Enfal 65. Ayette normal şartlarda 1'e10 olduğunu söylüyor, 66. Ayette ise zayıflık olması sebebiyle, Allah'ın yardım ettiğini bu şartlar altında 1'e2 olduğunu söylüyor. Birinin diğerini yalanlaması veya nesh edişi söz konusu değil.  Kontrol edebilirsiniz; Enfal 65 “sizden sabreden, 20 kişi , 200 kişiye galip gelir...”  Enfal 66 “Şimdi, Allah sizde zayıflık olduğunu bildiği için, sizdeki [yükü] hafiflettiği için sizden sabreden 100 kişi, 200 kişiye galip gelir…” #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden 

38. Savaşa teşvik eden ayetler var. (Bakara: 190-193-216-244), (Hac: 39),

Kur'an'da, durduk yere savaşa teşvik eden hiçbir ayet yoktur. İlgili ayetlere bakalım; Bakara 190 “sizinle çarpışan /savaşan o kimselerle, Allah yolunda savaşın haddi aşmayın.” Bakara 193 “sizinle çarpışan /savaşan o kimseleri¹, fitne [şiddet, baskı] yok oluncaya ve Din Allah'a ait² oluncaya³ kadar savaşın. Artık, [sizinle çarpışmaya /savaşmaya] son verirlerse, eziyet edenlerden başkasına düşmanlık yoktur.” ¹: ayetteki "onlar =hum" zamiri, 190. Ayetteki savaş açan kimselere atıf olduğu için böyle meal ettim. ²: dinin Allah'a ait olması, inanç özgürlüğünün olmasıdır.  Allah'ın dini, bakara 256. yette yazıldığı üzere "bu dinde zorlama yoktur" denilen, yani inanç özgürlüğü olan din demektir.    cımbız yapılan ayetlere cevap için hazırladığım şu videoyu izleyebilirsiniz; https://youtu.be/bKyfs70yIpY Veyahut şu yazımı okuyabilirsiniz http://hubeyb.blogspot.com/2018/01/savas-ayetlerine-cevap.html?m=1 Özetle; Hac 39"zulme uğradıkl

36. Tarihi bir olay anlatırken Meryem'leri karıştırıyor. Kur’an’da “Ey Harun’un kız kardeşi” diye hitap etmişlerdir. Halbuki bu iki Meryem birbirinden tamamen bağımsızdır. İsa’nın annesi olan Meryem’in Harun isminde bir kardeşi olmadığı gibi, bu iki Meryem’den ilki, diğerinden yaklaşık 1700 yıl önce yaşamıştır. (Meryem: 28)

“kardeş” kelimesi her zaman için soyda veya Öz anne babadan olma kardeşlik manasında değildir. Mesela “müminler ancak kardeştirler” ayetini, aynı soydan gelen kardeş manasında anlayamayız, dinde ortak manasında anlarız. zuhruf 48. yette “kardeş mucize” denilir. Ahkaf 21. yette “ad'ın kardeşi” , Araf 73. yette “semud'a kardeşi” denilmiştir. Halbuki burada kasıt edilen kardeşlik, aynı anadan babadan olmakla alakalı değildir. #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden

35. Namazın nasıl kılınacağı anlatılmıyor

Namaz, İbrahim peygamberin zamanından beri var olduğu için, toplum tarafından bilinmektedir. Bu yüzden kuran detaya girmez, örneğin “Rüku edin, secde edin,” der, ancak Rüku ve secde hareketinin nasıl yapılacağını anlatmaz. Bunu anlatmıyor oluşu, insanların biliyor oluşundan kaynaklıdır. Örneğin o dönem insanı “Rüku” denilince, bunun eğilmek olduğunu biliyor. Bu sebeple, bilen bir topluma bildiği şeyin detayı anlatılmaz. Mesela bakara 43. yette yahudilere hitaben “Rüku edenlerle birlikte Rüku edin” der. Doğrudan tarif vermez, çevredeki uygulayan kişilerden öğrenerek Rüku etmelerini ister. Bununla birlikte, kur'an'da bazı detaylar verilmiştir; Namaz vakitleri: (Sure No, soldaki, ayet No, sağdaki) a- Günün ilk namazı: Öğle, 11/114, 17/78 b- İkindi namazı: Öğle,11/114, 17/78, 24/58,59 c- Akşam:2/238, 11/114, 17/78 d- Yatsı:11/114, 17/78, 24/58,59 e- Sabah: 11/114, 17/78, 24/58,59 f- Cuma namazı: 62/9, 17/78 g- Orta namaz(Akşa

34. Gayrimüslimlerin cennete girebileceği de söylenirken, başka ayette tam zıttı söyleniyor. (Bakara: 62), (Maide: 69),

Bakara 62 ve Maide 69: Yahudi, Hristiyan ve sâbiî kimselerden Allah'a ve ahiret gününe iman edip Sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar olduğunu söyler, Allah, şirk koşan  ve gerçeği örten Yahudi ve Hristiyanların “kafir” olduğunu söyler.  Bakara 116- ve "Allah çocuk edindi" dediler. O yücedir [bundan münezzehtir]¹. Hayır! Göklerde ve yerde [tüm evrende] ne varsa, hepsi onundur [Allah'ındır]. [Onların²] her biri ona [Allah'a] gönülden bağlı olarak itaat eder. Bunun yanı sıra, Yahudi ve Hristiyanların gerçeği, örtmeleri sebebiyle kafir olduğunu ve içlerinde gerçeği kabul eden ve doğru yolda bulunan kimseler olduğunu söyler; Bakara  75 - onlardan [yahudilerden] bir grup vardı. Allah'ın kelamını duyuyordu, sonra onu anladıktan sonra bilerek onu tahrif ediyorlardı. [Durum bu haldeyken] size inanırlar diye mi umut ediyorsunuz? (umut etmeyin!) 76- onlar [yahudiler] inanan kimselerle karşılaştıkları zaman "inandık" dediler. Birbirle

İddia : "33. Eşcinselleri lanetliyor"

  İlgili ayetlere bakılacak olursa, “.. Siz kadınları bırakıp, erkeklere ilgi duyuyorsunuz…”demesi, onların kendi tercihleri olarak Eşcinsel olduğunu belirtiyor. Yani bu kişiler özde Eşcinsel değil, kendileri olmayı tercih ediyor bunun üzerine kendileri helak ediliyor.  Peki eş cinsellik doğuştan mı gelir?  Eşcinselliğin genetik olarak doğuştan mı geldiği yoksa sonradan kazanılan bir alışkanlık mı olduğu uzun zamandır araştırma konusu. Genetikçiler bu konuda geniş çaplı araştırmalar yapmasına rağmen şu ana kadar bir eşcinsellik geni bulamadılar.¹ Kromozom X üzerinde Xq28 bölgesinde eşcinsellik ile ilişkili olabileceği düşünülen bir bölge olduğu bir çalışmada bildirildi, fakat daha sonraki çalışmalar bunu doğrulayamadı.¹ Yine ikiz kardeşler üzerinde yapılan çalışmalar bir eşcinselin ikiz kardeşinin de eşcinsel olma oranının %20 oranında olduğunu göstermiştir.¹ Tabi bu rakamın tamamını genetik faktöre de veremeyiz, çünkü birlikte büyüyen ikiz kardeşlerin birbirlerini alışkanlıklar k

32. Dünyada haram ettiği zina ve içkiyi ahirette ödül olarak anlatıyor.

Cevap : Bunu yazanın “zina” kavramını tanıması gerekiyor anlaşılan. 🙂 Zina, evlilik dışı birliktelik demektir. Evlilik içi birliktelik için, kimse zina demez. Ahirette ödül olarak verilen “eş”’tir. Zina değildir. Saffat 48.Ayet: Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü EŞLER vardır. Bakara 25.Ayet: tertemiz EŞLER vardır. İçki (içecek) için kur'an'da mühürlü temiz ve sarhoşluk vermeyen bir içecek olduğu çoğu âyette belirtilir. Mutaffifın 25.Ayet: mühürlenmiş bir içkiden içerler. Saffat 45.Ayet: Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Saffat 46.Ayet: Berraktır, içenlere lezzet verir. Saffat 47.Ayet: O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar. Dünyada haram edilen içecek ile, ahirette vaad edilen içecek aynı değilken, dünyadaki içki ile ahirette vaad edilen içeceği kıyas etmek nasıl bir mantıktır.?

31. Ayetleri sorgulamayın diye ayet var. (Maide: 101)

Maide 101. Ayetin, ”ayetleri sorgulamayın” diye bir ifadesi yoktur. İlgili Ayette, hükümlerin detayı hakkında soru sormayı yasaklar. Örneğin “namaz niye beş vakit? Üç olsa? Başa sarık sarmak farz mı?” gibisinden gereksiz detayları sormayı yasaklar.  .Mesela Allah bir hayvan kesilmesini emir ediyor. Fakat Musa kavmi sürekli olarak detay sorarak ibadeti içinden çıkılmaz bir hale getirmeye çalışır; Hani Musa kavmine: “Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Musa) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi. [Bakara Suresi (2/67] “Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın” dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) “Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi. [Bakara Suresi (2/68] (Bu sefer) dediler ki: “Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin.” O: “(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferah

İddia 30. Sınırsız cariye helal. (Muminun: 6), (Nur: 32-33), (Ahzab: 50-52-55),

Müminun 5-6 mearic 29-30. Ayetleri de nikahsız ilişkiye delil alınan hatta "dört eş +sınırsız cariye" diye çarpıtma yapılan ayetlerdir. İlgili ayetlerde şu ifade geçer; "onlar ki, edep yerlerini korurlar. Ancak eşleri ve sağ ellerinizin sahip oldukları müstesna..." Önemli bir nokta: 1. Ayetten itibaren, kadına da, erkeğe de hitap etmektedir. Yani, bu Ayette helal olan kişiler sadece erkeklere mahsus değil, kadına da serbesttir. Bir kadın eşi veya ‘sağ elinin/yeminin sahip olduğu’ denilen kişi ile birlikte olması serbesttir.  Geleneğin verdiği mealde yapılan hata "veyahut ifadesini "ve" olarak çevirmeleri VE diğer ayetleri dikkate almamalarıdır. Arapçada "ve" bağlacı, "ve =و" olarak geçer.  "veya /yahut" ise "ev =او" olarak geçer. Müminun 6 ve mearic 30 ayetlerinde "veya" bağlacı vardır. Okunuşu; "İlla ala ezvacihim EV (او) ma meleket eymanuhum," Nisa 25. yetteki "inançlı v

"29. Evlenme yaşı için sınır yok."muş!

Vardır  (Nisa 6) Yaş sınırı da vardır, zorla evlilik de yasaktır. Zorla evlilik de dolaylı olarak yaş sınırını getirmiş oluyor ve çocuk evliliğini engelliyor. Nur suresinin 33. yette "dünya hayatının menfaatini elde etmek için, korunmuş olmak isteyen genç kızlarınızı taşkınlığa zorlamayın" demektedir. Bu ayet genel olarak kızların herhangi bir şeye zorlamanın haram olduğunu gösterir. Bir kız, evlenmek istemiyorsa, onu evliliğe zorlamak bu ayete karşı gelmek olacaktır. Ayrıca, Buhari bu ayeti delil alarak zorla yapılan evliliğin geçersiz olduğunu söylemiştir. Bazıları, "1400 yıLdıR kiMsE aNlaMaDı tek sen mi anladın" diyebilir. Bunu diyenler için hadislerden örnek verelim. Buhari ikrâh 3'de geçen bir hadiste, rızası alınmaksızın evlilik yapan bir kadının peygambere şikayeti üzerine peygamberin bu nikahı geçersiz saydığı görülüyor. Ayrıca, hz Aişenin, "kadınlarla nikah konusunda istişare edilir mi?" sorusuna peygamberimizin "evet" dediği ri

İddia : 28. "Peygamber evlatlığı Zeyd'in karısını koynuna alabilsin diye ayet var. (Ahzab: 37)"

İslamda, “evlatlık” diye bir şey yoktur. (Ahzab 4)  Peygamberin bir evlatlığı olmadığına göre, herhangi bir dul kadınla yaptığı evliliğe de “evlâtlığın boşandığı eşle evlenmek” denemez.  İnsanlarda bazı ahlak anlayışları, tamamen kültüre dayanır. Bulundukları toplumda bir eylem “ahlaksızlık” kabul ediliyorsa, doğal olarak o insanlar da bunu ahlaksızlık kabul ederler. Mesela X toplumuna göre akraba evliliği ahlaklı olabilirken, Y toplumuna göre ahlaksız bir eylem olabilir. Halbuki bu konuda kriter olan tek şey kültürdür. Kısacası, bunun gibi ahlak kurallarını insanlar kendileri yaratıyor. Yani hiçbir kimse “kuzen, Öz kardeş gibidir” dememiş olsaydı, bugün belki kimse akraba evliliğinin “ahlaksızlık” olduğunu iddia etmezdi. Aynı şekilde, Eğer, hiçbir kimse “evlâtlığın Öz oğlun gibidir” demeseydi, ne bugün ne de o zaman, hiçbir kimse peygamberin bu evliliğinin “ahlaksızlık” olduğunu iddia edemezdi. Çünkü bu “ahlaklı-ahlaksız” kavramlarını insanlar bu tarz konularda kendileri yaratıyor.

27. Peygamberin evinden misafir kovma ayeti var. (Ahzab: 53)

Bazıları sadece yazılana, zeki insanlar ise, verilen mesaja bakarlar. İlgili Ayette peygamber ve müminler üzerinden misafirlik adabı anlatılır. yette “vakit gözetmeksizin evlere gelmeyin, peygamber (ev sahibi) bunu söylemekten çekinir, eşlerinden bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin,” tarzı ifadeleri, misafir ve ev sahibinin davranışlarının nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Sadece bu Ayette değil, diğer ayetlerde de farklı olaylar (İbrahim ve Lut'un evine gelen misafirler gibi) üzerinden edep dersi verilir..  #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden  Hubeyb Öndeş 

İddia "26. Peygamberin öz amcası Ebu Leheb'e beddua ve hakaretler var ve bu namaz suresi... (Tebbet: 1-5)"

Tebbet suresinde herhangi bir beddua veya hakaret yoktur. 1. Ayeti genelde “Ebu lehebin iki eli kurusun” şeklinde meal ettikleri için böyle bir yanlış anlaşılma ortaya çıkıyor. Dili bilmeyenlerin anlaması biraz zor olsa da, kısaca açıklıyorum; Arapçada dua/beddua, geçmiş zaman fiili ile (mazi fiil) ifade edilir. Örneğin dilimizde “Allah şifa versin” diye dua ederiz ancak arapçada “Allah şifa verdi” şeklinde dua edilir. Bu bilgiden dolayı mealler burayı beddua olarak çeviriyor. Ancak Allah beddua etmez, dua/beddua Allah'a isnat edilirse, bu Allah'ın meydana getirmesi olur. Benzeri bir görüşü, isfehani de söyler (müfredat : قتل maddesi)  Gelelim ayetin dil bakımından izahını yapmaya; Tebbet suresinin 1. Ayetini şu şekilde meal edeyim ; “Ebu lehebin iki eli [mülkü/gücü kuvveti] helak oldu[Tebbet) , [kendisi de] helak oldu (teb)“  “iki eli” ifadesi metafor olarak mal mülktür.  İlk “Tebbet” fiili, çekimi gereğince (dili bilmeyenler de okuduğu için detaya girmiyorum) iki ele

İddia "25. "Mekke ve civarı için indirdik" diyen ayet de var evrensel diyen de... Kuran evrensel değil KAVİMSELDİR. (En’am: 92)"

Ayette “... Kuranı mekke ve çevresini SENİN tebliğ etmen için indirdik” denilir. Bu ifadeden kur'an'ın evrensel olmadığı sonucu çıkmaz, peygamberin elçilik görevinin mekke ve çevresi olduğu sonucu çıkar ☺️ biliyoruz ki, peygamber mekke ve çevresini uyardı, âyette bunu anlatıyor. Yûsuf 104: Kur´an, alemlere seslenen bir hatırlatmadır sadece. Kalem-52 :Oysa Kur’an, âlemler için öğütten başka bir şey değildir..

İddia "24. Anlayasınız diye Arapça indirdik deniliyor. Arapça evrensel değil. (Yusuf: 2)"

“Arapça indirdik” ifadesi, evrensel olmayıp sadece Araplara hitap ettiğini gösteremez. Farz edelim ki; böyle bir ayet yok, bir müslüman “kur'an'da ‘Arapça indirdik’ şeklinde bir ayet yok, demek ki evrensel” dese ne kadar mantıklı olur? Elbetteki mantıksız olurdu. Aynı şekilde “kur'an'da ‘Arapça indirdik’ yazıyor, o halde sadece Araplara hitap ediyor” demek de mantıksız olur. Çünkü kur'an'ın verdiği hükümler evrenseldir. İlk muhatabı Arap olduğu için doğal olarak “Arapça indirdik” demesi gerekir. Bugün yazılan pek çok bilimsel kaynak, İngilizce yazılıyor. Bu kaynakların İngilizce oluşu, onların İngilizce bilmeyen kişilere hitap etmediğini göstermez, çünkü verilen bilgiler evrenseldir. 

İddia 23. Ayetlerde anlatım bozukluğu varmış (!) enam 151. yette haram olan şeyleri anlatırken arada anaya babaya iyilik etmeyi emir ediyor.(Enam)

 Ayette geçen “haram” kelimesi, "kutsal" manasındadır. Örneğin kabe'ye “mescidi haram /المسجد الحرام” denir. “yasak mescit” manasında Değil, "kutsal mescit" anlamındadır. Kısaca bu Ayette anlatım bozukluğu yoktur. Allah'ın kutsal saydığı eylemlerin içinde anaya babaya iyilik etmek vardır. #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden Hubeyb Öndeş

İddia : 22. Kadının cariye olmasına onay veriyor. (Mearic: 30), (Nisa: 24-25), (Muminun: 6), (Nur: 33)

Kuranda “cariye edebilirsiniz” veya “cariye edin” yazan bir tek ayet yoktur. Aksine, Muhammed 4. yette esirleri serbest bırakılması emir edilir. Cariye, kuranda geçmez.  Kuranda "sağ ellerinizin sahip oldukları" veya "sözleşmelerinin sahip oldukları" mânâsına gelen "mameleketeymenukum /ما ملكت أيمانكم" ifadesi geçer. Gelenekte bu ifade köle kadınlara (cariyelere) bağlanıyor. Ancak bunların kimler olduğu sadece yorumdan ibarettir. Kur'an bütünlüğüne bakarak bunların kim olduğunu çözebiliriz. Mesela peygamberden gelen bazı rivayetlere dayanıp bunların Mumtehine 10. yette bahsi geçen mülteci kadınlar olduğu da söylenmiştir. Bazıları bu kelimenin “hukuka uygun olarak sahip olduğunuz kimseler” manasında olduğunu da söylemiştir. (kurtubi Nisa 24)  Bu kadınların kim olduğu mühim değil, kur'an'a göre bu kişilerin kim olduğunu bilmek yeterli; 1- bunlar sadece kadınlar değildir, erkeklere de bu ad verilebiliyor. Örneğin Nur 31. Ayette, kadınları

21. Sadece Muhammed'e özel kadınlar listesi var. Müminlere 4 kadın, Muhammed'e sınır yok. (Ahzab: 50)

Ahzab 50 “Ey Nebi! Kesinlikle biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana hediye olarak verdiğinden; sahip olduğunu, seninle birlikte hicret eden amcanın, Halanın, Dayının, Teyzenin kızlarını sana helal ettik.¹ , bir de kendini Nebi'ye hibe eden bir kadın, eğer Nebi onunla evlenmek isterse, sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık, diğer müminlere değil…” Ayetteki “bir de” kısmına kadar yazan bölümdeki kişiler tüm müminlere helâldir. Çünkü Nisa 22-24 ayetlerinde bu kişiler, müminlere yasak edilmiyor. Kaldı ki, peygamber buradaki kadınların hiçbiri ile evlilik yapmadı. (Zeynep hariç, ahzab 37. Ayetin konusu olarak bu ayetten bağımsızdır) ayrıca 52. Ayet gereğince “peygambere sınır yok” iddiası geçersizdir.

İddia 20. "Nerede bulursanız öldürün diyor. (Bakara: 191)"

İsra 33 “haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın”  Maide 32 “her kim fesat çıkarmadığı halde bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibidir”  Kuran, sadece savunma amaçlı savaşı emir eder. Durduk yere savaşı emir etmez.  Kuranın hiçbir ayetinde durduk yere gidip savaşın denmiyor. Cımbız yapılan bakara 191. Ayetin bağlamına bakalım; Bakara 190 “size savaş açanlara karşı savaşın haddi aşmayın”  Bakara 191 “ONLARI bulduğunuz yerde öldürün, sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi sizde onları çıkarın “ Bu ayetteki onlar zamiri, önceki ayetteki savaş açanlara dönüyor. Yani savunma amacıyla savaşı emir ediyor.  Bunu görmek aslında zor değildi. Ama, iddiayı ortaya atan ateistin samimiyeti ile alakalı bir durum bu. Eğer, samimi bir insan olup ayetlerin öncesine ve sonrasına bakmış olsaydı, bu iddiayı ortaya atmazdı.  #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden  Hubeyb Öndeş 

19. Iddia: "Kelle kesmeyi emrediyor. (Muhammed: 4)"

Muhammed 4. Ayet, savaş esnasında (ki, ayet savaş ortamında olduğunu kendi içinde belli ediyor) düşmanın rigab kısmına darb etmekten bahsediyor. Rigab kelimesinin “gözetleme merkezi” manasında olduğunu söyleyenler vardır, mesela kuranda çelişki olmaz sitesinden alıntı; <<"Pek çok ateist, bu ayeti referans alıp Işid zihniyetinde olanların gerçek müslüman olduğunu ve onların ayetin hükmünü yerine getirdiklerini söyler. Ya da İslam’ın, inkar edenlerin boynunu vurmayı emreden vahşet dini olduğunu iddia eder. Oysa gerçek, bilinenin tam zıttıdır. Ayette anlatılanı delilleri ile deşifre ettiğimde, okuduklarınıza çok şaşıracak ve eğer vicdan sahibi iseniz bu ayetin manasını çarpıtmaktan vazgeçeceksiniz… Gelelim ayette boyun olarak çevrilen ”rikab” kelimesine. Rikab kelimesi Arapça’da “gözetleme, gözetim altında olma demektir”. Allah’ın isimlerinden biri ” Er Rakib” dir. RKB kökünden gelir bu kelime ve gözetlemek, denetlemek, korumak, bekçilik yapmak manaları vardır. Allah’ın k

İddia 18. “El, ayak kesme, sopayla dövme gibi akıl almaz ceza yöntemleri öneriyor.” (Maide: 33-38)

Maide 33. Ayet terör suçunun cezası olarak; “asma, sürgün,” gibi cezalarla birlikte, yurtta bozgun çıkaranlara yönelik birkaç ceza önerir, Bu cezalar suçun seviyesine göre uygulanır. Nahl 126. yette bir ceza verirken ancak suçun misliyle ceza vermeyi emreder. Terör suçunu işleyen biri, masum halka nasıl bir saldırı yaptıysa, aynı şekilde ceza kendisine uygulanır. Yapılan saldırı “akıl almaz” olunca, verilen cezanın da “akıl almaz” oluşu gayet normal ve eleştiriye kapalıdır. Bu ayetle ilgili çarpıtma yapılıyor. Bazıları bu ayetin inanmayan kişilere yönelik bir ceza olduğunu söyler. Kur'an bütünlüğüne bakarak, bu iddiaya cevap verelim; Öncelikle kur'an'da sadece ; mazlumları koruma, (Nisa 75) kendini savunma, (bakara 190) fitne(azab) baskı ve bozgunculuğun ortadan kalkması (bakara 190 - 193) için savaşmak vardır. 🌟 Onun dışında, dini farklı kişilere bile savaş açmadığı sürece iyilik etme emri vardır. (Mümtehine 8 Fussilet 34) Barışı emreder. (Enfal 61) 🌟 Yunus 99

17. Birçok ayet birbirini yalanlıyor. İlk müslümanın Muhammed, Musa ve İbrahim olduğuna dair ayrı ayrı ayetler var. Hangisi belli değil.(A’raf: 143), (En’am: 163), (Ali İmran: 67)

Boş iddia ; Kuranda birbirini yalanlayan hiçbir ayet yoktur. Ateistlerin bugüne kadar “çelişki” diye iddia ettiği ayetlere en defalarca kez cevap verilmiştir. İlgili ayete gelince; Ragıp isfehani, asırlar öncesinden yazdığı sözlükte  “ben Müslümanların ilkiyim” ayetlerinde geçen “ilk” diye meal edilen “Evl= اول” kelimesinin "uyulacak kişi, önder" manasında olduğunu söylüyor. (müfredat : اول maddesi)  Zaten kur'an'da bu şekilde kullanımı da mevcuttur. Örneğin Nisa 59 'da " وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ [sizden olan emir önderleri(اولى)]" denir  Enam 163 ve Araf 143 "ben Müslümanların ilkiyim" ayetlerini isfehani "ben iman ve İslam konusunda uyulacak /önder kişiyim" olarak yorumluyor.   her peygamber, kendi toplumunda, inananların önderi olmuştur. Sonuçta ayetlerde çelişki yoktur. 🙂  #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden  Hubeyb Öndeş 

İddia "16. Peygamberin ilişki sırası anlatılıyor. (ahzab 51)" muş!

Bu iddia, ayetin yanlış tefsir edilmesinden kaynaklanıyor. Maalesef ki, bazıları gerçekten de ayeti bu şekilde yorumluyor. Doğrusu şudur: Ahzab 51, Ahzab 50. Ayete atıf olarak “dilediğini [nikahına] alırsın, dilediğini [nikahına] almaktan vazgeçersin” manasındadır. İlişki sırası ile alakası yoktur. “kimse anlamadı tek sen mi anladın?” diyecekler için belirteyim; Ibni Abbas da böyle anlamıştır, (kaynak: kurtubi ilgili ayet,) "peki bu ayetin bize ne faydası var?" diyebilirsiniz. Cevabım şu olur; Kur'an'da Peygambere yönelik her ayetin, mutlaka bize doğrudan veya dolaylı olarak verdiği emir, mesaj veya ders mevcuttur. Her şeyi denetleyen Allah, evlilikte kişiyi serbest bıraktığını söylüyor. Hitap her ne kadar peygambere yönelik olsa da, evlilikte serbestlik her Müslümana yönelik bir şeydir. #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden  Hubeyb Öndeş 

15- sadece Arap kavmi için yazılmış. (Fussilet: 44), (Yusuf: 2), (Şuara: 198-199), (Enam: 92)

Hiçbir Ayette “sadece Arap kavmine yazdık, başka kimseye hitap etmiyor” yazmaz. Aksine, kalem 52. yette “kesinlikle o [kur'an] âlemler için bir zikirdir” der.  Delil alınan ayetlere bakalım; Fussilet 44 “onu yabancı bir Kuran (okunan) yapsaydık, mutlaka ‘onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? ‘derlerdi.” Buradan Arap kavmine mahsus olduğu sonucu çıkmıyor, inkar eden kişilerin ne olursa olsun yine inkar edeceklerini ve bahane üretecek oldukları vurgulanıyor. Ayrıca “açıklanmalı değil miydi?” sözüne dikkat edelim. Kur'an, bize kendi dilimizde açıklanıyor.  Yusuf 2 “okuyup anlayasınız diye Arapça bir kur'an olarak indirdik” buradan da kur'an'ın Araplara mahsus olduğu sonucu çıkmaz.  Varsayalım ki; böyle bir ayet yok, bir müslüman “kur'an'da ‘Arapça indirdik’ şeklinde bir ayet yok, demek ki evrensel” dese ne kadar mantıklı olur? Elbetteki mantıksız olurdu. Aynı şekilde “kur'an'da ‘Arapça indirdik’ yazıyor, o halde sadece Araplara hitap ediyor”

14- kadın ve erkeği şahitlik konusunda eşit tutmuyor. (bakara 282)

Kur'an bütünlüğüne bakalım ; zina şahitliğinde ; kadın 4 defa yemin ederse cezadan kurtuluyor (Nur 8-9) Bu konuda kadının şahitliği erkeğin şahitliği ile eşit tutulmuştur. Talak meselesinde kadın - erkek ayrımı yapılmadan iki şahit istenir, burada da erkek ve kadın eşit tutulur. (talak 2) Zina şahitliğinde 4 şahit istenir ve cinsiyet ayrımı yapılmaz (Nisa 15) Vasiyet meselesinde 2 şahit istenir ve yine kadın - erkek ayrımı yapılmaz (Maide 106) Bakara 282. Ayette şu ifade geçer “... Bu daha sağlamdır… yazana da şahitlik edene de zarar verilmesin..” Ayet bu şekilde iki kadın bir erkek şahit isteme sebebini bu kısımlarda anlatıyor. borçlular arasında kavga çıkması sonucunda, kadına zarar verilebilir. Bu sebeple âyette iki kadın ve bir erkek şahitliği tavsiye edilmiştir. Diğer konularda şahitlik için bir ayrım yoktur. “kimse anlamadı tek sen mi anladın?” diyecekler için, bir de hadis ekleyelim. “Ukbe dedi ki: Zenci bir cariye geldi, ben sizin ikinizi de emzirmiştim dedi.

13. mirastan pay konusunda kadına karşı adaletsiz (Nisa 11-12)

Aksine, gayet adildir  kur'an, evin geçimini, kadının ihtiyacı olan herşeyi erkeğin omuzuna yüklüyor, (bakara 233) üstüne evlenirken erkeğin kadına mehir vermesini emir ediyor. (Nisa 24-25) ve erkek eğer ayrılırsa bu mehirden bir çöp dahi alamıyor. (Nisa 20) - tabi kadının kendi rızasıyla bağışlaması müstesna (nisa 4)-  Kadınını bu şekilde bir sorumluluğu olmadığı için mirastan, erkeğin fazla almasını vasiyet ediyor.  Bu oldukça adil bir emirdir. Ateistlerin iddia ettiğinin aksine ; eğer kadın ve erkek mirastan ikisi de eşit almış olsaydı, erkeğin mehir vermesi ve kadınları gözetleyci olmasından dolayı erkeklere adaletsizlik olurdu.  İslam, hüküm vermeden önce, cahiliye döneminde kızlara mirastan pay verilmezdi. (kurtubi Nisa 7) #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden  Hubeyb Öndeş 

12. Beyin kelimesi yok. Beyin yerine düşünme organı olarak kalp anlatılıyor. (Muhammed: 24), (A’raf: 179), (Hacc 46), (Ali İmran: 119)

Öncelikle şunu anlayalım; kur'an "kalp" derken bizim anladığımız kalbi mi kastediyor? Kelimelerin manası, zamanla değişime uğradığı için, kur'an'ın “kalp” derken neyden bahsettiğini anlamak için eski metinlere bakmak gerekiyor. Biraz kelime manası üzerinde duralım ; Kalb قلب kelimesinin manası, "döndürmek" demektir. Şu ayetlerde kullanılmıştır ; (Araf 125 Alimran 144, şuara 227) Araf 125 "قَالُٓوا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ" "Onlar: Biz zaten Rabbimize DÖNECEĞİZ dediler" (inne... munKALiBun انا... منقلبون [döneceğiz]) "peki döndürmek ile kalp(?) ne alaka?" Kalp kelimesi için verilen manalardan birisi RUHTUR. İnsanın ruhu da çokça değişen/dönen olduğu için ruha "kalp" adı verilmiştir En eski sözlüklerden birisi Ragıp isfehani bu kelime hakkında şunu söyler ; 🌟 "İnsanın 'kalbine' gelince, deniyor ki ; çokça değişken olduğundan dolayı bu adı almıştır. Kalbin eylemi veya özell

11. İnsansı canlılar olan Neanderthal yok ama olmayan melekler, şeytanlar ve cinler var. (Bakara: 102), (En’am: 8-9), (A’raf: 20)

Bir önceki Maddede söylediğimiz gibi, kuranın amacı var olan her şeyden bahsetmek değil, sadece örnek vererek yaratıcının eseri hakkında düşünmeye sevk etmektir.  Zaten ne de olsa, ateistler için kur'an'ın bazı mucizelerden bahsediyor oluşu (örneğin : Evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), genişliyor olması (zariyat 47) gezegenlerin gazdan oluştuğu (Fussilet 9-12  gibi)  bir kanıt teşkil etmiyorsa, bir şeyden bahsetmiyor oluşu da, problem teşkil edemez. çifte standart yapan bir ateist ise durum farklı 🙂 Kuranda bahsedilen metafizik varlıkların (şeytan, melek gibi) varlığı konusuna gelince; Biz Müslümanlar körü körüne inanışçı (dogmatik) değiliz. Kanıta bakarak inanırız. Evrenin sistematik yapısına bakıp bir yaratıcının varlığını görüyor, kuranın 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir ayeti olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan bir kit

10. milyonlarca yıl hüküm sürmüş dinozorlar yok ama deveden bahsediyor. (gaşiye: 17)

Kuranın amacı var olan her şeyden bahsetmek değil ki dinozorlardan bahsetsin? Kuranda o dönem insanının bildiği her şeyden (mesela: akrep) bahsetmiyor. Kuran sadece örnek olarak, etrafına baktığı zaman görebileceği şeylerden örnek veriyor. Yaz, kış, bitkiler, yıldızlar, dünya, kara, deniz gibi basit şeylerden örnekler veriliyor. Eğer kuranda “var olan her şeyden haber vereceğiz” şeklinde bir ayet olsaydı, bu iddia ciddiye alınabilir bir konu olurdu...  Evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), genişliyor olması (zariyat 47) gezegenlerin gazdan oluştuğu (Fussilet 9-12) atmosferin oluşumu ve görevi (Naziat 27-28) dünyada atmosferin ve suyun oluşum sırası (Naziat 29-31) gibi bir çok bilgi verilmiştir. Bunların varlığı size “kanıt” olmuyorsa, olmayan şeyler de “problem” olamaz.  #bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden 

9. kutuplar yok, en kuzey ve en güney de nasıl oruç tutulabilir? Bir malumat yok. (Bakara :187)

Uzatmadan, özetle anlatayım; İslamdaki emirlerin evrensel, ancak emir ediliş şeklinin lokal olduğunu belirtmek isterim. Lokal oluşunu şöyle anlatayım: Örneğin savaş ortamında inmiş bir ayet olan Muhammed 4. Ayet, “..boyunlarını darp edin” der. O dönemde, ok ve başka türlü savaş vasıtaları ile de düşmanın infaz edildiğini biliriz. (bkz :uhud savaşı, hayberin fethi), bu Ayette boyunları vurmayı emir ediyorken, başka türlü bir şeyle düşmanı infaz eden biri bu ayete aykırı hareket etmiş olmaz. Çünkü hitap lokal olarak gelmiş, mesajı evrensel olarak gelmiştir. Mesajı “düşmanı infaz etmek” hitap şekli “düşmanın boynunu vurmak” bu sebeple, ayetlere “ne yazıyorsa o” mantığında değil “ne mesaj veriliyor?” mantığıyla bakmak gerekir. Şimdi oruçla ilgili şu Ayete bakalım; Bakara 187 “şafağın bir kısmında, beyaz iplik siyah iplikten, size göre ayırt edilene kadar yiyin ve için. Sonra geceye doğru [akşam vakti] orucu tamamlayın” Hitap ettiği kişiler için bu iki vakit sabah ve akşama denk gel

8. yıldızlar şeytanın atış tanesi olduğunu söylüyor (mülk 5)

İlgili Ayet şöyledir “en yakın semayı, lambalar ile donattık, şeytanlar için rucum yaptık” İlk olarak kelimeler hakkında birkaç bilgi vermekte fayda var; ➡ Sema (سماء) kelimesi her ne kadar tekil olsa da, çoğul yerine de kullanılabilir (müfredat: سما) kuranda sema kelimesi tekil olduğu halde, çoğul zamiri aldığı ayet mevcuttur. Bundan dolayı âyet “en yakın gökleri(semaları)” mânâsında olabilir. ➡ Ayette kullanılan “mesabih= مصابيح” kelimesi, “misbah= مصباح” aslen lambalar mânâsına gelir. Yani buradaki kasıt, yıldızlar ‘olmayabilir’ ➡ Rucum/recm bildiğimiz “taşlamak” mânâsına gelir, bu kelime aynı zamanda “uzaklaştırma /kovma” mânâsına gelir. Kuranda örneği mevcuttur, sözlükte de bu manayı görebiliriz (müfredat) Ayette dikkat edilecek olursa, en yakın göğün/göklerin lambalar ile süslenmiş olduğu ve şeytanlar için uzaklaştırma/taşlama görevi olduğu yazıyor. Bu lambalar , yıldızın kendisi değil, yıldızlardan kopan bir ateş parçasıdır. Aynı görüşü, asırlar önce yaşamış, fizikçi

7. güneşin çamura battığını iddia ediyormuş. (kehf 86)

Kehf 85-85 “güneşin battığı yere varıncaya kadar bir sebep (vasıta) tuttu. [güneşin battığı yere varınca] onu [güneşi] kara bir gözde batarken buldu ve onun yanında bir toplum buldu…” Bu Ayette olay, Zülkarneyn'in gözünden anlatılıyor, örneğin “falanca kişi, falanca kasabaya gelince orayı terk edilmiş buldu” deriz. Bu, kasabanın gerçekten terk edilmiş olduğunu değil, oraya gelen kişinin kasabayı öyle gördüğüne işaret eder. Ayriyeten Bu konuyu “Zülkarneyn, bir sebep tutarak göğe çıktı, güneşi kara deliğe batarken buldu” şeklinde anlatan da vardır. (bkz : İskender türe, Zülkarneyn kitabı) mantıksal açıdan bakacak olursak, o dönemde kabul edilen düz dünya modelinde bile güneşin bir yere batması söz konusu değildir. Güneş sadece gözden kayboluyor herhangi bir yere batmıyor. Alıntı olarak bu makaleyi de okumanızı tavsiye ederim ; eski Mezopotamya’nın “Güneşin doğduğu ülke” ve “Güneşin battığı ülke” diye adalandırdığı iki ülke vardı. Bu ülkeler muhtemelen devrinin büyük yerleşim

6. Her canlıyı çift yarattık diyor, bakterilerden haberi yok. (Zariyat: 49)

Zariyat 49. Ayette “canlı” kelimesi geçmez. “her şeyden zevceyn (🌟) yarattık” der. Öncelikle küçük bir mantık yürütme yapalım; Ayetteki “zevceyn” kelimesinin erkekli dişili eş olarak kullanıldığını farz edelim; Ayette “canlı” kelimesi geçmediği için, doğal olarak bu var olan her şeyin çift olduğunu söylemektedir. Peki birisi çıkıp da “Ey Muhammed! Taşın, tahtanın erkeği dişisi yok” diyemez miydi? Çünkü o dönemde yaşayan bir insan, her varlığın erkekli dişili eşi olmadığını bilebilir. Ayrıca, İslama göre meleğin de erkeği dişisi yoktur. Peki bu durumda, kur'an'ın yazarı, neden Kendisinin bile bileceği bir durumda neden kendi inancıyla çelişen bir şeyi söyleyerek kendini ele versin ki? Sadece bunu düşünürseniz bile, ayetin kastettiği şeyin “erkekli dişili eş” olmadığını görebilirsiniz.  Gelelim mânâsına: Zevc, kelimesi, kur'an'da tekil ve çoğul kalıpları ile “çeşit, sınıf, benzer, zıttı” manalarına gelir. Bakteriler olsun, atomlar olsun, mikro (atom altı) dünya

5. Spermin testiste oluştuğunu bilmiyor. (Tarık: 7)

Tarık 5-7 ayetlerinde “oluşur” yazmıyor “çıkıyor” yazıyor. “çıkıyor” fiili, [ayetteki (يخرج) fiili. Makaleyi okuyan herkesin Arapça bilmemesi sebebiyle, bu tür detaylara girmiyorum] bir yerden bir yere çıkmak, yola koyulmak manalarına da gelir. Mesela;  bakara 149” nereden ÇIKARSAN çık, artık yüzünü kutsal mescit tarafına çevir. Kesinlikle o Efendinden (gelen) gerçektir. Allah bilinçli olarak yaptıklarınızdan gafil değildir.” Burada “çıkmak” fiili, bir yerden bir yere ayrılmak, yola çıkmak manasında kullanılıyor. İlgili Ayette de, aynı fiil kullanılır.  Bu ayetin bilimsel bir problemi yoktur. Emeğe saygı amacıyla, alıntı yaptığım “bilim ve yaratılış ağacı” sitesinin linkini bırakıyor ve alıntı olduğunu belirtiyorum << ayeti anlamak için önündeki ve sonundaki ayetlere beraber bakalım. 5- İnsan neden yaratıldığına bir baksın: 6- Kuvvetle atılan bir sudan yaratıldı. 7- Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. 8- O (Allah), onu tekrar döndürmeğe kādirdir. (Tarık: 5-8)

4. Ayetlerde konuşanın kim olduğu belli değil. 3 ayrı özne var; Ben (Muhammed), O (Allah), Biz. (Hud: 2)

Bu iddiayı ortaya atanların, edebiyat bilgisinin sıfır olduğu bellidir.  Arapçada, bazen muhatap (sen) zamiri, konuşan (ben) zamiri yerine geçebilir. Bazen konuşan (ben) kendisini yüceltmek maksadıyla üçüncü şahıs (o) diye anlatabilir (kadı beydavi) kuranda bunun örneği çok görülür. En basitinden, bakara 83-84 ayetlerinde İsrailoğulları üçüncü şahıs (o) diye anlatılırken birden muhatap (sen/siz) olarak anlatılıyor. Bu bir hata değil, dilin yapısıdır. Mesela Mufredatta geçen bir Arapça şiirden örnek verelim; من يساجلني يساجل ماجدا "kim benimle[¹] yarışırsa, şerefli biriyle[²] yarışma yapmış olacak" (kaynak: lisanul Arab (سجل) maddesi) Burada gördüğünüz gibi, şair ilk kısımda[¹] "ben" diyerek birinci şahıs olarak kendisinden bahsederken, ikinci kısımda[²] "o" diyerek kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsetmiş. Yani kendisini üçüncü şahıs olarak anlatıyor. Ancak ne hikmetse, hiçbir Arap buna hata demiyor. Çünkü gerçekten hata değil, bir söz sanatı s

3. dünyayı düz tasvir ediyormuş

Kuranda hiçbir Ayette dünyanın şekli net bir biçimde yazmaz.  Biraz düşünün; herkesin dünyayı düz kabul ettiği bir ortamda (en azından o bölge için söylüyorum . Farklı medeniyetlerin "yuvarlak dünya" inancı vardı zaten) neden "dünya yuvarlaktır" diye bir ayet yazsın ki? Bunu yazmış olsaydı, çevresindeki insanlar da, onun gerçekten delirmiş olduğunu iddia ederdi. Bugün, dünyanın üçgen olduğunu iddia eden biri çıksa, tepkimiz nasıl olursa, kur'an apaçık bir şekilde "dünya yuvarlak" deseydi, gelen tepki aynı olurdu.  Bazı ayetlerde “yeri (dünyayı) yaydı” ifadesi geçer. Ancak bu kelime, dünyanın şeklinden değil, yaşama elverişli bir halde olmasından bahsediyor.  Mesela, nuh 19. yette dünya için “besata = بسط” kullanılıyor. Bu kelimenin geçtiği ayetlere bakınca bile, bunun şekil ile alakası olmadığı görülebilir.   şura 27. yette aynı kelime “rızkı genişletmek/artırmak” manasında, bakara 247, Araf 69, ayetlerinde “güç/kuvvet” manasında, rum 48. yett