Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İddia 99. Kuran'da "AŞK" kelimesi hiç geçmiyor.

Aşkı, Türkçede “çok sevmek, aşırı sevgi” manasında kullanıyoruz. Kur'an'da bu sevgi pek çok Ayette geçer; Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hristiyanlarız” diyenleri bulursun. ” (Maide Suresi, 82)  Hz. Muhammed’in merhameti, müminlere olan sevgisi ve düşkünlüğü, Müslümanlar için çok güzel bir örnek oluşturur. Allah Kuran’da Hz. Muhammed’in bu üstün ahlakından şöyle bahseder: Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128) Kuran’da Hz. Yahya için Allah, ”Katımız’dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi.” (Meryem Suresi, 13) der. Sevgi duyarlılığı ve temizlik mümin alametidir. Güzel Söz, İyilik, Sabır ve Merhamet Sevgiye Vesile Olur İslam’ın güzel ahlakını tüm insanlara tebliğe niyet eden birinin, o ahlakı üzerinde barındırıyor olması gerekir. Zira en güzel tebliğ örnek olmaktır. ”İyilikle

98. Nisa 23 ensesti yasaklıyor, Ahzab 50 sadece peygambere izin veriyor.

Ensest, bir kişinin annesi, babası, kardeşi, büyük annesi, büyük babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi, torunları ile olan cinsel ilişkisidir”  Nisa 23. Ayet: ensesti yasaklar, ahzab 50. Ayet ensest'e izin vermez, ahzab 50. yette peygambere kuzenleri ile evliliği serbest yapar. Kuzenler, ensest veya Nisa 23. yette sayılan kişiler arasına girmez. Zaten ahzab 50. yette sayılan kişiler, Nisa 23. yette yasak edilmediği için, müminlere de helâldir.  Sonuç: yine boş bir iddia.

İddia 97. Hırsızlık haram ama savaşta ele geçirilenlerin yağmalanması helal. (Maide: 38), (Nisa: 24)

Daha önceki maddelerde Nisa 24. Ayeti izah etmiştim, ancak kısaca tekrar açıklayayım; Nisa 24 “yeminlerinizin sahip oldukları müstesna, tüm evli kadınlar size (evlilik maksadıyla) haram edildi”  Nisa 22. Ayetten itibaren evliliğin yasak olduğu kadınlar anlatılır. 24. yette de evli kadınlarla evliliğin yasak olduğu, ancak “yeminlerinizin sahip oldukları” denilen kadınlarla evliliğin yasak olmadığını belirtir. “yeminlerinizin sahip oldukları” dediği kişiler, ya cariyeler, ya da Mümtehine 10. yette bahsedilen muhacir kadınlardır (bkz : Ebu-s su'd ilgili ayet tefsirinde mevcuttur) her ne olursa olsun, bu kadınlarla evlilik yapılıyor. Evlilik iki tarafın rızasıyla olur. Zorla olmaz. Nur 33. yette “kızları, taşkınlığa zorlamayın” der. Bu ayet evliliğin zorla olmayacağına delildir.  Meallerde parantez içinde “harp esiri olarak” ifadesi yazılıyor, bu şekilde böyle bir yanılgı ortaya çıkıyor. Halbuki bu ayet hakkında, üstte belirttiğim gibi mülteci kadınlar olduğu da söylenmiştir. 

İddia 96. "Allah bazı ayetlerde pazarlık yapıyor."

Bir örnek vereyim; Yetişkin bir insan, çocuğuna, iyilik yapması karşılığında ona hediyeler alacağını söyler. Örneğin “oyuncağını arkadaşına verirsen, sana ileride çok daha güzel bir oyuncak alırım” dediğini düşünün. Eğer, bu iddiayı yazan ateistin mantığıyla bakacak olursak, bu yetişkin insan için “pazarlık yapıyor” deriz. Ancak normal bir mantıkla bakacak olursak, “çocuğunu iyiliğe, ödüllerle teşvik ediyor” deriz.  Şimdi örnek bir ayete bakalım; Tevbe 111- Allah, inananların canlarını ve mallarını, cennet karşılığında satın aldı.  Üstte verdiğim örneği düşünerek bakın bu ayetlere; Bir pazarlık mı? Yoksa Allah'ın iyiliğe teşvik ettiğini mi görüyorsunuz? Allah, inananları canlarını cennet karşılığında satın almış - ki, Allah yolunda canını harcamak sadece savaşmak değildir. Her bir gayret, canını Allah yolunda harcamak demektir. Savaşı ise, kendini savunmak ve mazlumları korumaktır (bakara 190, Nisa 75)- ve mallarını da cennet karşılığında satın almıştır. -ki, Allah yolunda y

İddia 95. Cinlerden bahsediyor, varlıklarına dair hiçbir bilimsel delil yok.

Cin (جن) sözlükte “gizlenen” demektir. (müfredat : جن) bu varlıklar metafizik olduğu için, varlıklarının bilimsel bir kanıtı olmaz.  Fakat bu varlıklara inanmak, dogmatik (körü körüne inanışçı) olmak değildir. Başta evrenin sistematik yapısına bakarak bir yaratıcının varlığına kanıta dayalı bir şekilde iman ediyoruz, kuranın 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir ayeti olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan bir kitap olarak bize mucize sunuyor oluşunu baz alarak kuranın, bu yaratıcıya ait olduğuna kanıta dayalı bir şekilde iman ediyoruz. Cinlere de, kurana iman ettiğimiz için inanıyoruz. Kurana inancımız başta kanıta dayalı olduğu için, Cinlere olan inancımız da bizi dogmatik yapmıyor.

İddia 94. Bilimselliğe ters olarak her şey insan için yaratıldı mantığı var

Kur'an'da bütün evrenin ve her şeyin SADECE insan için yaratıldığına dair bir ayet yoktur. Aksine her şey her canlı için yaratılmıştır. Bu evrenin amacı insan ile sınırlı değildir. Evrenin başka bölgelerinde bilinçli canlılar olabilir. Bu düşünce Kur'an'a zıt değildir. Rad 15 "Göklerde ve yerde bulunanlar da sadece Allah için secde (itaat) ederler" Meale pek yansımıyor olsa da Ayette " مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ /men fissemevat [göklerde bulunanlar]" kısmındaki "men من" ifadesi bilinçli varlıklar için de kullanılır. Göklerde (uzayda) bulunanların da yerdekiler (dünyadakiler) gibi canlı varlıklar olduğu sonucu çıkar. 

İddia 93. Güneşin sıradan bir yıldız olduğu bilinmiyor.

İddianın mantıksız oluşuna, mantıksız bir örnek dahi bulamadım! Çünkü bir şeyi, bir sınıfa dahil edenler biziz.  Kurandaki herhangi bir ayetten, güneşin yıldızdan ayrı veya yıldız kategorisine dahil bir şey olduğu sonucu çıkmaz. O dönem insanları için, güneş ayrı, ay ayrı, yıldızlar ayrı olduğu için, kuran ayrı ayrı her birinden bahseder. Buradan güneşin yıldız olduğunu bilmiyor sonucu çıkmaz. Çünkü kuran “yıldızlar ayrı güneş ayrı bir kategori” demiyor. Anti tez olarak sunulacak Araf 54. Ayette “... Güneş, ay ve yıldızlar….” ifadesi verilebilir. Mesela burada güneş ve Ay'ın, yıldızlardan ayrı sayılması sebebiyle, ilk bakışta kuranın ayrı kategorilere koyduğunu düşünebilirsiniz. Ancak diğer ayetlere bakılırsa, bunun bir tez olmayacağını görebilirsiniz. Örneğin bakara 98. Ayette “.. Allah'a, Meleklerine, resullerine, Cebrail'e ve Mikaile düşman olursa…” Cebrail ve Mikail'in özel bir konumda olması sebebiyle, melek oldukları halde ayrı zikir edilmiştir. Halbuki onlar da

İddia 92. Nisa 11-12 ayetlerinde matematik hesap hatası yapılıyor.

Bu iki ayetteki matematik hatası iddiasına cevap vermeden evvel, şuna değinmek istiyorum;  popüler olan ama eksik bilgi vardır ki: hz. Ömer, zamanında bu hatayı (!) fark etmiş ve bunu düzeltmek adına avliye yöntemini geliştirmiştir. Bu yöntemle, kur'an'ın verdiği oran harici bir oranla, bu hata (!) yok oluyormuş. Bunu söyleyen kişilerin, bilmediği nokta ise; halife Ömer, bunu söylediği zaman, herkes bunu kabul etmemiştir. Ibni Abbas karşı çıkmıştır. Ibni Abbas'ın, peygamberden "Allah'ım, onu dinde fakih yap" diye dua aldığını da belirtmek isterim. Öncelikle ayeti iyice anlayalım; Nisa 11. Ayet; "Erkeğe, iki kızın misli vardır" Kız 1/3 erkek 2/3. Bu sadece çocuklar için geçerli.  "Eğer, [iki veya] ikiden fazla kız idiyse, mirastan üçte ikisi onlarındır." Kızlar iki veya ikiden fazla olduğu zaman, kızlar 2/3, erkek 1/3 alıyor. "Eğer, bir tek kız idiyse, yarısı onundur." Tek kız ise, 1/2 kıza ait "Eğer onun [ö

91. Göğün yere düşmemesi için tutulduğu yazıyor. (Hacc: 65)

Bilimsel açıdan da sorunu yoktur. Kur'an ne anlatıyor?  ➡Gök ve yer bitişik iken birbirinden ayrıldı (Enbiya 30)  ➡Gök genişliyor (zariyat 47)  ➡Gök tutulmuyor olsaydı, düşerdi/içine çöker, eski durumuna (bitişik haline /Enbiya 30) dönerdi.  Evrende “karanlık enerji” denilen verilen bir enerji türü vardır evrenin genişleme hızını arttırır. (TÜBİTAK) eğer bu enerji olmasaydı, evren çekim gücü yüzünden içine çöker, ilk durumuna (baştaki gibi tek noktaya) dönerdi.  Yani karanlık enerji, göğü (uzayı) tutuyor. yette de göğün tutulmuş olduğu söylenir.  Hac 65 “göğü (uzayı) yere düşer/çöker diye tutuyor”  1400 yıl öncesinden, çöldeki bir insana bu olay ancak bu şekilde anlatılabilir.  Üstteki kendi görüşüm, ancak farklı bir görüş olarak Bilimveyaratilisagaci.com sitesinden alınan bir yazı bırakıyorum;  bunun gökyüzü olduğunu farz edelim; “Yeryüzü bilimcilerine göre, yer kabuğu sadece katı materyalleri (6 ila 70 km) değil aynı zamanda hidrosferi (denizler, yerüstü ve yer al

90. Allah'ın bazı insanlara hidayet vermediği ve onları yakacağı söyleniyor.

➡ Allah kimi hidayete iletir? ;  "Kuşkusuz Allah kendisine yöneleni de hidayete erdirir." (13:27) ➡ Allah kimi hidayete iletmez?  "Bilgisizce insanları saptırmak için Allah´a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (6:144) ➡ Allah kimi saptırır? "Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir." (9:115) "Allah fasıklardan başkasını SAPTIRMAZ" (2:26) " Onlar yoldan sapınca Allah da onların kalplerini saptırdı" (61:5) Görüldüğü üzere Allah keyfiyetine göre değil, insanların yaptıkları sebebiyle, hidayet veriyor veya yoldan saptırıyor.  Son olarak da; İnsan suresi 3. Ayet “biz insana yolu gösterdik ister şükreder ister nankör olur” 

İddia 89. Cennet sadece erkeklere özgü bir harem gibi anlatılıyor.

Ayetlere bakalım; Alimran 195: “Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O´nun katındadır.” Nahl suresi 97: “erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” Ahzab Suresi, 35: Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren

İddia 88. Tevrat'tan alıntılar yapılırken hata yapılmış, Zebur kitap zannediliyor. (Kuran/Maide: 45 - Tevrat/Mısırdan çıkış: 21:23.25), (Kuran/Enbiya: 105 – Tevrat/Mezmurlar: 37:29), (Kuran/Araf: 40 – İncil/ Matta 19:24–Markos 10:25–Luka 18:25), (Kuran/Ali İmran: 93 – Tevrat/Yaratılış Bölümü 32:22.31), (Kuran/Hicr: 9 – Tevrat/Yeşaya: 40/8 – İncil/Matta: 5-18)

Arapçada, “kitap” [كتاب] “yazılan” demektir. Yani üzerine iki kelime yazılmış bir sayfaya bile “kitap” deniyor. (lisanul Arab : كتب maddesi, Ayrıca Mufradat : كتب) zebur, yahudiler tarafından “Tanah” denilen, Hristiyanlar tarafından da “eski anlaşma” kabul edilen edilen kutsal kitapta yazılı bir bölümdür. Arapçada, Yazılı herhangi bir sayfaya bile “kitap” denilir. Bu yüzden, ayetin kutsal metne aykırı bir tarafı yoktur, geçersiz bir iddiadır. Ayrıca, “kitap” derken, kitabın hükümleri de kasıt edilir. Mesela, kur'an ilk indiği zamanlarda kitap halinde değilken “sana kitabı indirdik” ayetleri görülür. Halbuki burada kasıt, kur'an mushafı değil, hükümlerin kendisidir. Ayriyeten sayılan kitabı mukaddes ayetleri ile kuran ayetleri arasında hiçbir çelişki yoktur.

85. Gece ve gündüz bilimsellikten çok uzak anlatılıyor.

Gece ve gündüz gayet normal anlatılıyor. “oruç gecesi,”, “kırk gece söz vermiştik”, “geceleyin sizi vefat ettiren”, “geceyi dinlenme VAKTİ kıldık” gibi ayetlerde normal zaman dilimi olarak anlatılıyor. Tabi olayın bir de mucizevi yönü mevcuttur ; Gece ve gündüz ifadesi, bütün olarak dünyayı kasıt ediyor. Tıpkı “gökler ve yer” diyerek bütün evreni kasıt ettiği; “doğu ve batı tarafları” diyerek bütün yönleri kasıt ettiği gibi. Bununla ilgili birkaç örnek verelim; “göklerde ve yerde ne varsa hepsi ona itaat eder” “gökleri ve yeri yaratan” “yerde ve gökte hiçbir şey ona gizli kalmaz” örneğin bu ayetlerde hep “bütün evren” manasında kullanılıyor. Mesela “gökler ve yer harici olanlar Allah'a ait değil, Allah'a gizli kalır, Allah'a itaat etmez” diyemeyiz.  Benzeri olarak “doğu ve batı taraflarına çevirmek, iyilik değildir” ayetini “kuzey ve güney taraflarına çevirmek iyiliktir” olarak anlayamayız. Çünkü doğu ve batı, her taraf manasında kullanılıyor.  Şimdi bu bilgiler ışığ

İddia 84. Muhammed'in "sapık" olmadığını savunan ayet var. (Araf: 61)

Araf 61.Ayet: قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ [“Ey kavmim, ben yanlış bir yolda değilim, fakat alemlerin Efendisinden (gelen) bir elçiyim]  Ayetteki “delaletun=ضلالة” kelimesi “sapıklık” diye meal edilmiş, ancak sapıklık, dilimizde “ahlaksızlık” manasında yaygındır. Ancak âyette bu manada değildir.  Bu kelime, kuranda genellikle hidayetin/doğru yolun karşıtı olarak kullanılmaktadır.  Yani âyette “Muhammed sapık değil” yazmıyor “Muhammed yoldan çıkmış değil” yazıyor

İddia 83. Mekke'de ayetler barışçılken Medine'de Muhammed güçlenince vahşi ayetler geliyor. (Kafirun: 6), (Tevbe: 29)

Medine döneminde, peygamberin güçlü olduğu dönemde inmiş ayetlere örnekler; Mümtehine 8 “Allah sizi dini uğrunda öldürmeyen ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz” Enfal 61 “onlar barışa yanaşırlarsa, sende barışa yanaş” Bu ayetler Medine döneminde inmiş olarak ateistlerin bu iddiasını çürütüyor. 🙂 İslamda savaş ve barış, şartlara göredir; güce göre değildir! Hac 39"zulme uğradıkları için savaşa müsade edildi” bu ayet İslamdaki savaşın mantığını özetliyor. Savaş sadece savunma amaçlıdır ; Bakara 190 “size savaş açanlara karşı savaşın haddi aşmayın”

82. Diğer kitaplar gibi varlığına kanıt olmayan Nuh'un gemisi efsanesini anlatıyor. (Muminun: 27), (Hud: 37-38-42-44), (Araf: 64), (Yunus: 73), (Şuara: 119), (Ankebut: 15-65)

Tarihte varlığı anlatıldığı halde, varlığına dair arkeolojik bir kanıt olmayan pek çok şey vardır.  Örneğin Nuh tufanı, benzer olarak gılgamış destanı diye geçer.. Ki bu destanı anlatan tabletlere bile tamamen ulaşamıyor iken, çok daha önceden olmuş bir olayın kalıntısı nasıl bulunabilir? Bu konuyla ilgili olacak tek kanıt, ilgili metinlerde geçen tarihi bilgilerdir. Birçok kaynakta, aynı olayın farklı isimler ve farklı olaylar ile anlatıldığı görülür. Tarihte yazılmış en eski destan olan gılgamış destanı :“.... Tanrılar bir tufan ile insanları yok etme kararı alırlar. Ancak Utnapiştim, Tanrı Ea’nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölümden oluşan bir gemi inşa eder…. “ Manu olayı : “.... Tanrı Vishnu dünyadaki tüm insanları doğru yoldan çıktıkları için yok edeceğini ancak Manu’nun kurtulacağını, bunun için de bir gemi yapıp o gemiye bitki ve hayvanlardan numune almasını ve bir de halat almasını emreder….” (kaynak:

İddia 81. Göklerle yer bitişikken onları ayırdığını iddia ediyor. (Enbiya: 30)

“gökler ve yer” ifadesi, bir “bütün evren” manasında kullanılır. Örneğin şu ayetlere bakalım; 24/35 "Allah 'göklerin ve yerin' nûrudur.." 2/116 "... göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur.." 7/54 "... Gökleri ve yeri altı evrede yaratan... " (örnekler çoğaltılabilir) Bu deyimin kullanıldığı ayetlere baktığımızda "gökler ve yer" deyiminin "bütün evren" manasında olduğunu görebiliriz.  Bu durumda ayeti ➡ "bütün evren birbiri ile bitişik iken ayırdık" şeklinde anlayabiliriz.  Big bangin ilk anında bütün madde, her şey birbiri ile bitişik iken patlama ile ayrılıyor. Tam tarif

80. Boşanma konusunda kadını 3 kez boşayıp başkasıyla evlendirip boşarsan tekrar sana helaldir gibi garip bir mantığa sahip. (Bakara: 230)

Olayın mantığını anlamadığımız sürece, garip gelmeye devam edecektir.  Malumdur ki, İslamda, Boşanmada kadının beklemesi gereken bir süre vardır. (bakara 226-229) fakat şöyle bir sıkıntı var ki, ilgili ayetler gereğince erkek eşine dönüş yaptığı anda bu süre bozuluyor ve tekrar boşanma olursa, kadının aynı süreyi tekrar beklemesi gerekecek. Kadına zarar vermek isteyen bir erkek, bugün dönüş yapar, bir ay sonra tekrar boşanabilir. Bunu hep yaparak kadını ne evli ne bekar gibi bir konumda tutup ona bir çeşit eziyet edebilir.  İslam buna engel olmak için böyle bir hüküm vermiştir.

79. Rüzgar olmasa gemiler durur diyor. (Şura: 33)

Şura 32-33 “denizde akıp gidenler¹… Dilerse O, rüzgârı² durdurur da onun (denizin) üstünde durgunlaşırlar³.  Geminin Arapçası "sefinet سفينة" ve "fuluk فلك" olarak geçer. Örnek ayetler ; Rum 46".. وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪... "[onun Emriyle akıp giden GEMİLER (fuluk فلك) ..]. Kehf 79.Ayet: اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ [GEMİ (sefinet سفينة) denizde çalışan yoksulların...] Ayetin arapça metnine bakabilirsiniz hiçbir yerinde gemi manasında olan " sefinet سفينة" veya "fuluk فلك" geçmez. Mealler kendi anladıkları kadarıyla buraya parantez içinde "gemi" ifadesini ekliyorlar. ¹: “akıp gidenler” manasında (تجري) fiili kullanılıyor. Bu fiil, “nehirler akan cennetler” ayetinde de kullanılır.  Halbuki denizde dağlar gibi akıp gidenler ve rüzgara bağlı olanlar dalgalardır. ²: ayetteki (ريح) kelimesine genelde “rüzgar” diye yorum yapılmış. Ancak bu kelime “kuvvet, güç, enerji”

78. Dünya kainattan daha önce yaratıldı diyor. (Fussilet: 9-12)

Ayetlere değinmeden önce, kısaca şuna değinelim; ➡ Ayetteki “summe” kelimesine “sonra” manası verilir, ancak kur'an “ba'de” kelimesiyle “sonra” manasını verir. “Summe” kelimesi daha çok “aynı zamanda” mânâsına gelir. Örnekleri vereyim; Enam 11 "yeryüzünde gezin summe yalanlayan kimselerin akıbeti nasıl olmuş? Bakın"  Mesela bu ayette "önce dolaşın, ondan sonra görün" manasında Değil, "dolaşın bu esnada/aynı zamanda görün" manasındadır. Burada summe (ثم) "aynı zamanda" mânâsına gelmiştir. Hud 3 "istiğfar edin, summe Efendinize tevbe edin"  Halbuki istiğfar ve tevbe ayrı şeyler değil, istiğfar, hatadan dolayı af istemek; Tevbe ise hatadan dönüş demektir. Tevbe etmeden istiğfar edilmez. İkisi bir arada yapılır.  Alimran 59 "Allah onu topraktan yarattı, summe 'ol' dedi, oluştu" Halbuki ol demesi ile oluşum meydana geliyor. Yani topraktan yaratmasından önce "ol" demiştir. Bu emir, topraktan yaratma

İddia 77. Cennetin genişliği ayetlerde farklı anlatılıyor. (Hadid: 21), (Ali İmran: 133)

Kur'an'da, birden fazla cennet olduğu bahsedilir. Adn, Firdevs, naim gibi birçok cennet olduğu çeşitli ayetlerde anlatılır (98: 7-8, 26: 85, 18: 107) Bu sebeple iki âyette aynı cennet anlatılmıyor. Ancak aynı cennet olduğunu farz etsek yine sorun çıkmıyor. Sebebiyse, genişlik Hadid 21. yette “gök ve yer [سماء والأرض] gibi” Al-imran 133. yette ise “gökler ve yer [السماوات والأرض]” diyerek, gök-gökler [sema-semâvat] kelimeleri her ne kadar farklı olarak kullanılsa da, gök [sema] kelimesi tekil olmasına rağmen çoğul yerine, yani semâvat yerine kullanılabiliyor (müfredat : سما) bu sebeple her iki âyette aynı genişliği söylemiş oluyor.

İddia 76. Peygambere soru sormak için sadaka vermek emrediliyor. (Mücadele: 12)

Mücadele 12-13 ayetlerinde “sadaka” diyor “ücret” değil. Eğer peygamber sadaka alacak olsa, buna ücret denir. Sadaka ise ancak tevbe 60. yette bahsedildiği üzere fakirlere, yoksullara, yolculara, çalışanlara, kalpleri ısınacak olanlara, borçlu kimselere veriliyor.  Bu ayetin amacı, gereksiz detay sorma hastalığına son vermektir. Bu sebeple sadaka verilmesi emir ediliyor. Aynı zamanda inananların samimiyetini doğrulamak için bu emir veriliyor.  Zaten 13. Ayette veremeyen kişilere bir sorumluluk olmadığını ve Allah'ın affetmiş olduğunu bildiriyor. 

İddia 75. Bazı ayetler daha Muhammed zamanında hükmünü yitiriyor ama hala duruyor.

Kur'an, ibrahim'in evine gelen misafirlerin yanında eşinin ve kendisinin tutumunu, aynı şekilde, Lut'un tutumunu, diğer peygamberlerin herhangi bir olay karşısında tutumunu, bize anlatır. Bu ayetlere karşı “hükmünü yitiriyor, şu an İbrahim yok o halde bu ayetler hükümsüz” demek saçmadır. Çünkü bu ayetler de bize ders verilir.  Mesela en çok eleştiri yapılan ayetlerden biri ahzab 53. Ayettir. yette “peygamberin evine vakitsiz gitmeyin, yemeğinizi yiyince dağılın, bu durum peygambere eziyet etmekte, o bunu söylemekten çekiniyor, eşlerinden bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin” yazar. Bu ayetlere karşılık “peygamber yok, onun evi yok, eşi yok, o halde hükümsüzdür “demek saçmadır. Çünkü âyette misafirlik adabı anlatılır. Misafirlere bir edep ahlak dersi olarak Vakit gözetmeksizin evlere gelmeyin, ev sahibi rahatsız olur, bunu söylemekten çekinir, ev sahibinin eşinden bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin, bu daha uygun olur, diyor ve ev sahibini

74. Hayvanları yük taşıma, öldürüp yeme ve ulaşım aracı olarak görüyor, evrimden alakasız.

 bu konunun “problem” olacak bir yanı yoktur. Kur'an'ın amacının “var olan her şeyin her görevini ve amacını bildirmek” değildir. Kur'an'ın muhatabı insandır, bu sebeple insana, hayvanların görevlerini anlatacak değildir. Bazı ayetlerde, bir takım hayvanların (mesela arı) görevlerini, bize ibret olsun diye anlatır.

73. Cennette kadınlar için vadedilen hiçbir şey yok. ???

Bakalım; Alimran 195: “Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O´nun katındadır.” Nahl suresi 97: “erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” Ahzab Suresi, 35: Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler

72. Her şeyi bilen Allah kıyamet saatini meleklerden öğreniyor.

Şu ayeti kastediyor; Fussilet 47- kıyametin bilgisi, yalnız ona geri çevrilir.  Burada kıyametin bilgisinin Allah'a mahsus olduğu yazıyor. Sonradan meleklerin bu bilgiyi Allah'a ulaştırdığı yazmıyor. Zaten hemen hemen hiçbir Arabın bu ayeti iddia edildiği şekilde anlamıyor oluşu (bkz: kadı beydavi, nesefi, kurtubi, ez zad'ul mesir, ilgili ayet) da, beni destekler. Bir kitabı anlamak için, bir kelimeden ilk muhatabın ne anladığı önemlidir. Bu sebeple eskiye bakılır, yeniye değil.  ayrıca farz edelim ki, böyle bir olay olsun. Buna benzer birkaç olay mevcut kur'an'da. Mesela: ; Bakara 30-31. Ayetlerinde , Allah'ın meleklerle bir diyaloğu anlatılır. Meleklere, bir halife yapacağını söyler, Melekler soru sorunca, ademe öğrettiği bilginin, Meleklerin bilmediğini bildiği halde “hadi bana haber verin!” der. Buradaki maksat, Allah'ın durumu bilmiyor oluşu değil, onları bu olaya şahit etmektir.  Tıpkı, haber hakkında bilgisi olan bir kralın, emrinin altındaki

İddia 71. Rahman suresinin 31 ayeti plak takılmış gibi aynı cümleyi yazıyor. (Özellikle bakınız..)

Edebiyat bilmek de önemli tabiki, aksi takdirde bir şairin sadece tebessüm edeceği türden bir eleştiri yaparsınız… buna “tekrir sanatı” denir. Arapça pek çok şiirde bu sanat uygulanır. Aynı cümle, bu sanatı uygulamak için tek şiir içinde defalarca kez tekrar edilir. Edebiyatçı hiçbir insan “bozuk plak gibi aynı şeyi tekrar ediyor” demez. Kur'an, indiği dönemde şairlere edebiyatı ile meydan okuduğu için, her türlü söz sanatını uyguluyor. Bunu eleştiren insanların en azından Google'a “tekrir sanatı nedir?” diye yazmasını rica ediyorum. 

İddia 70. Cehennemde Ebu Cehil'e düello teklif ediliyor. (Alak: 13-19)

Alak 13-19 “yalanlayan o kimseyi gördün mü?.. Yalancı günahkar alnından alacağız… davet edeceklerini davet etsin, biz de zebaniler davet edeceğiz” Burada düello teklifi yoktur, Allah bir insan seviyesinde mi ki düello teklif etsin? Aksine küçümseyip “gücünün yettiğini, kendisine güvendiğini davet etsin ve görsün kendisini azaptan kurtaracak mı?” şeklinde bir gözdağı veriliyor. Eleştirilecek nokta, ateistlerin her şeyi eleştiriye açık bulmasıdır.

69. Kıble önce Kudüs'ken Yahudiler itiraz ettikten sonra Kabe oluyor. (Bakara: 144)

Yahudilerin itirazı ile alakası yoktur. Şu Ayete bakalım; Bakara 143- Sizi insanlara şahitler olasınız, Elçi (resul) de size bir şahit olsun diye, böyle orta bir toplum yaptık. Eskiden Üzerine bulunduğun kıbleyi [yönü] ancak, topukları üzeri geriye dönen kimselerden, Elçiye [Resule] bağlı kalan kimseleri, bilmek için yaptık. Bu büyük [zor] bir olaydan başka bir şey değildir. Ancak kendisine Allah'ın hidayet [doğru yol] gösterdiği kimseler hariç, [onlara zor gelmez]. Allah, inancınızı zayi edecek değildir. Kesinlikle Allah, merhametlidir, Rahimdir.  Ayet, kıble değişikliğinin sadece inananları ortaya çıkarmak için yapılan bir imtihan olduğunu söylüyor. Yani, inandığını iddia edenler, sözde değil özde inanıyor ise, inançlarını eylemleri ile doğrulaması gerekiyor. Ayet bunu net bir biçimde ifade etmiştir. 

İddia 68. Allah, (hz) Muhammed'e salat ediyor. (Ahzab: 56)

Ahzab 56 “Allah ve melekleri Nebi'ye DESTEK olurlar. Ey iman edenler! Siz de ona destek olun”   Salat (الصلاة), kelimesi , “dua, namaz, Rahmet, övgü, bağışlama, takip etme, “gibi manaları gelir. (müfredat : صلى maddesi, lisanul Arab : صلاة,) Salat, Allah'a isnat edilirse “destek, rahmet, övgü" mânâsına gelir. ıbni arabi ilgili ayeti “destek olurlar” diye yorumlar,  Ayrıca bu peygambere mahsus değil, ahzab 43. yette Allah'ın, inananlara da Salat ettiği [destek olduğu,] yazar. 

İddia 67. Bir ayette vasiyet şart, diğerinde değil. (Bakara: 180),

İlgili ayete bakalım; Bakara 180.Ayet: Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir mal bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah´tan korkanlar üzerine bir borçtur. Hangi ayette vasiyet etmenin şart olmadığı yazıyor acaba? Ateistler bir şey iddia ederken kaynaksız konuşmayı çok seviyor maalesef! 

İddia 66. Hayvan, bitki, coğrafi şekil ve besinler Ortadoğu’ya özgü. ???

Kur'an'ın hitap şekli tarihsel olduğu için örnekler o döneme göre verilmek zorundadır. Kur'an, bitkiler olsun hayvanlar olsun, genelde o bölgeye özgü olanları örnek veriyor. Mesela “bakmıyorlar mı o deveye?” der. Doğal olarak ilk muhatabına en yakın olan örneği ibret olarak vermesi gerekir. Herhalde “bakmıyorlar mı o penguenlerin nasıl yaratıldığına?” diyemez. Çünkü amacı muhatabına, Allah'ın sanatını göstermek, ibret vermektir. Kendisine en uzak olan hayvanı örnek veremez.  Tabi buradan “kur'an'ın yazarı, sadece gördüğü şeyleri yazmış, görmediği şeyleri yazmamış” sonucuna ulaşmaya çalışan ateistlerin gözden kaçırdığı nokta var; Mesela o bölgede adım başı akrep varken, kur'an hiçbir Ayette akrepten bahsetmiyor. Bildiği şeyleri neden yazmadı o halde? Ayrıca o dönem insanının yanlış bileceği çoğu şeyi kur'an doğru bir şekilde anlatıyor. Örnekler; Yasin 38, 40, şems 1-2 ayetlerinde doğru güneş modeli ; Bulunduğu dönemin kabul ve iddia ettiği ; 1- gü

65. Mahşerde Allah şefaat etmez diyen ayet de var, eder diyen de. (Bakara: 48), (Zuhruf: 86), (Necm: 26), (Zümer: 43)

İlgili ayetlerin hiçbirinde “Allah şefaat etmez” demiyor. Ayetler özetle, Allah'ın izin verdiği hariç hiçbir kimsenin şefaat etme hakkının olmadığını söylüyor. Ancak Allah'ın izin verdiği kişilerin şefaati elde edeceğini söylüyor.  Denilen ayetlerin özeti şudur; Zümer 43-44 “onlar Allah'tan başka şefaatçi mi tutuyorlar?... De ki: şefaat tamamen Allah'a aittir.”

İddia 64. İblis için bir ayette melek, diğerinde cin diyor. (Kehf: 50), (Bakara: 34)

Bakara 34. Ayette “meleklere ‘ademe secde edin’ dedik, iblis hariç secde ettiler”  Arapçada tağlip sanatı vardır.  Tağlib’in sözlük manası: dil mevzuatında delaletleri arasında benzerlik ve münasebet bulunan iki lafızdan birini diğerine tercih etmektir ( kaynak :İbrahim Mustafa ve arkadaşları, el-Mu’cemu’l-vasit, (ğ-l-b) maddesi, Çağrı yayınları, İstanbul,1989, II, 657- 658)   . Mesela:  Ömer ile Ebubekir için: عمر+ أبو بكر = العمران (el-Ömerân) denmesi.   Burada Ömer ve Ebubekir kelimelerinin delaletleri arasında lafız ve mana bakımından benzerlik ve münasebet söz konusudur. Ömer lafzının telaffuzdaki kolaylığı Ebubekir’e tercih ve tağlib sebebi olmuştur. ez-Zerkeşi ise tağlibi; “bir şeye diğerinin hükmünü vermek” diye tarif etmiştir . Baba ile Anne’ye الأب + الأم = الأبوان (el-Ebevân) denildiği gibi.  Bu örnekte de anne kelimesinin hükmü baba kelimesine verilmek süretiyle el-Eb kelimesi tağlib olarak gelmiştir.” Bakara 34. yette de bu şekilde bir tağlip sanatı uygul

İddia 63. Konuşan karınca, ejderha, vs masalsı anlatımları var. (Neml: 18), (Araf: 107)

Hayvanlar arasında iletişim olduğu, bilhassa karıncaların kendi aralarında bir çeşit iletişimi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.  (Kaynak: Bert Holldobler & Edward O. Wilson (1990) “The Ants”)  Durum bu iken, nasıl “masal” diyoruz? Ayrıca mucizevi olaylar var diye, 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir ayeti olmayan aksine isabetli ve bağdaşabilen ayetleri olan bir kitap olarak bize mucize sunan bir kitabın (kur'an'ın) masal olduğunu iddia etmek mantık hatasıdır. Eğer, kitabın kendisini ispatlayan kanıtları olmasaydı, mucizevi olaylar olsun olmasın, yine inanmamak için bir kanıt teşkil etmezdi.  Araf 107.Ayet: فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ [Ardından, sopasını attı, birden o, apaçık bir Dev yılan¹ (oldu)]  , buradaki “su'ben =ثعبان kelimesi, uzun, devasa bir yılan mânâsına gelir.”(mütercim asım : el kamus'ul muhi

62. Köleyle hür bir tutulur mu, diye insanları ayrıştırıyor. (Nahl: 75)

Nisa 25 ".. hür ve köle .. Hepiniz BİRBİRİNİZDENSİNİZ.. ." Ayette hür ve köle kadınlar ile evlilikten bahsedip devamında "hepiniz BİRBİRİNİZDENSİNİZ" diyerek, her iki tarafın da insanlık bakımından eşit olduğu söylenir. 🙂 Ateistler sıklıkla tez olarak getirerek, kur'an'ın ayrımcılık yaptığını iddia ettiği ayete bakalım; Nahl 75. "Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah´a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler." Bir örnekle açıklayalım; Siz eşitliği savunan birisi olarak bir şirkete gidiyorsunuz; Şirkette patrona "hiç işçi ile patron bir olur mu?" diyorsunuz. Bu sizin insanlar arasında ayrım yaptığınızı mı gösterir? Yoksa bulunduğunuz ortamda, kişilerin sahip olduğu imkanın farklılığından mı bahsettiğinizi gösterir? Tabiki ayrım yaptığınızı deği

İddia 61. Büyük patlama ile ilgili hiçbir bilgi geçmiyor. ???

Enbiya 30. Ayette  “gökler ve yer birbiri ile bitişik iken ayırdık” denir. Buradaki “gökler ve yer” ifadesi, bir “bütün evren” manasında kullanılır. Örneğin şu ayetlere bakalım; 24/35 "Allah 'göklerin ve yerin' nûrudur.." 2/116 "... göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur.." 7/54 "... Gökleri ve yeri altı evrede yaratan... " (örnekler çoğaltılabilir) Bu deyimin kullanıldığı ayetlere baktığımızda "gökler ve yer" deyiminin "bütün evren" manasında olduğunu görebiliriz.  Bu durumda ayetin "bütün evren birbiri ile bitişik iken ayırdık" manasında olduğunu görebiliriz.  Evrenin tekillikten gelmesi/ big bang olayında da, bütün evren madde birbiri ile bitişik iken, birbirinden ayrılıyor.

60. Ay'ı nur kaynağı olarak nitelendiriyor, güneşin ışığını yansıttığını bilmiyor. (Yunus: 5), (Nuh: 16)

Aksine, bu iki ayet Ay'ın, güneşten aldığı ışığı yansıtmada olduğunu kanıtlıyor. İsterseniz, bir Arapça kur'an sözlüğü olan 10. Yüzyılda yazılmış Ragıp isfehaninin sözlüğü el müfredat sözlüğü konuşsun; Kaynak: Ragıp isfehani el müfredat, T-L-V MADDESİ; “... ‘Ay ışığını GÜNEŞTEN ALIR VE GÜNEŞ İçin halife konumundadır’ denilmesinden dolayıdır. Yüce Allah'ın, Yunus 5. Ayette, ‘nurlu bir ay’ sözü de bu gerçeğe işaret etmektedir…” Bir Arap dil alimi bile, bu ayetten bu sonucu çıkardığına göre, iddia geçersizdir.  Ayrıca farz edelim ki, bu ayetlerde denildiği gibi, Ay'ın bir yansıtıcı değil de, ışık kaynağı olduğu yazıyor olsun. Neyi ispat eder? Geceleyin insanlar için bir ışık kaynağı ay olmuştur. Ay ışığını güneşten alsın veya almasın, sonuçta insanlar için bir ışık kaynağı konumundadır. Ki, aslen böyle olmadığını üstte verdiğim bilgiler doğruluyor

İddia 59. Uzaya çıkmayı imkansız görüyor. (Rahman: 33)

Aksine, 33. Ayet mümkün olduğunu hatta 35. yette uzaya çıkanların nelerle karşılaşacak olduğunu anlatılıyor. Rahman 33. yetin son kısmını ateistler gizliyor; [ille bisultan/ إلا بسلطان] “ancak bir sultan(yetki)ile çıkarsınız” ifadesi geçmekte. İddianın aksine, geçmenin ancak bir sultan ile mümkün olduğu görülüyor. 35. yette ise “ikinizin üzerine ateşten gelen bir alev, bakır gibi sarı bir ateş gönderilir. Ardından yardımlaşamazsınız.” der. Bu ayette anlatılan şeyler metafor olarak uzaya çıkan kişilerin karşılaştığı radyasyondur. Astronotlar uzaya çıkarken, Van Allen kuşağında güneşten gelen ışınların oluşturduğu bir radyasyon ile karşılaşıyor. Kur'an bu olayı metafor olarak anlatmıştır. Sonuç olarak bu ayetler uzaya çıkmanın imkansız olduğunu değil, aksine mümkün olduğunu gösteriyor

İddia 58. İyilik ve kötülüğün Allah'tan geldiğini söylüyor, sonra iyilik Allah'tan kötülük senden diyor.

Biraz meal sorunundan kaynaklı bir iddia.  Nisa 78 -... Kendilerine bir hasene [güzellik] isabet etse “bu Allah'ın katındandır” diyorlar. Eğer bir Seyyiat [kötülük] kendilerine isabet etse “bu senin katındandır” diyorlar. Sen “(onların/güzelliğin ve kötülüğün) her biri Allah'ın Katındandır“de…  Nisa 79 -... Sana haseneden [güzellikten] isabet eden Allah'tandır ve Seyyiattan[kötülükten] isabet eden sendendir…  Çelişki olmadığını rahatça görebilirsiniz; 1- ilk ayette “Allah'ın katındandır” [yani “min indillah (من عند الله)”] derken, sonraki ayette ” Allah'tan” [“minallah”] diyor.  2- ilkinde, onlara isabet eden şeylerden bahsediyor, ikincisinde ise peygambere isabet eden şeylerden bahsediyor. 

57. Peygamberler arasında fark olmadığını söyleyen ayet ve Muhammed'in en değerli peygamber olduğunu söyleyen başka bir ayet var.

Allah katında elçiler/peygamberler birbirlerinden üstün kılınmıştır (bakara 253) ancak, inananlar ayrım yapmazlar (bakara 285) ayetlere bakalım; Bakara 253- işte! birbirlerinden farklı kıldığımız Elçiler bunlardır. Onlardan Kimisine Allah konuştu. Bazılarını derecelerle yükseltti.  Burada Allah konuşuyor.  Bakara 285- (o) Elçi, kendisine Efendisinden indirilene inandı ve inananlar da [inandı]. [onların]¹ her biri, Allah'a, Meleklerine, kitaplarına ve Resullerine inandı. "Elçilerin hiçbirinin arasında ayrım yapmayız" derler Burada ise peygamber ve müminler konuşuyor.  Birinde Allah'ın üstün kıldığını diğerinde ise müminlerin ayrım yapmadıklarını yazıyor. Aradaki fark bu kadar belli iken, çelişki olmadığı malumdur. 

İddia 56. Kadınlara "TARLA" diyor. (Bakara: 223)

Kur'an, kadınlara huzur (Rum 21), dost (tevbe 71) ve elbise, de diyor. aynı şekilde erkeğin de kadın için elbise olduğunu söylüyor (bakara 187) bu ifadeler birer metafor içerir. İlk muhatabı için, tarla nedir? Tarla her şey demektir, kültür¹ demektir. Bir insan için en değerli ve önemli olan şey ne ise, kur'an, kadına onun adını veriyor.  [¹: lisanul Arab : حرث maddesi] 

İddia 55. Yahudi ve hristiyanları dost edinmemeyi emrediyor. (Maide: 51)

Maide 51, Yahudi ve Hristiyanları VELİ edinmeyi yasaklar. Dost değil,  Mümtehine 7" Olur ki Allah sizinle düşman olduklarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." Yahudi olsun, ateist olsun, savaş açmadığı sürece iyilik etmeye ve Normal bir dostluk, arkadaşlık yapmaya kur'an müsaade ediyor.   Mumtehine 8 "Allah size dini uğrunda saldırı yapmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adil olanları sever" Bu ayet, üstteki mantığı yeterince açıklıyor.  Fussilet 34 "iyilik ile kötülük bir olmaz kötülüğü iyilik ile def et. Bakarsın ki sana düşman olan kişi çok yakın bir dost olur" Veli edinmeyi yasaklama sebeplerinden biri de şudur; Alimran 118-119 Ey inananlar! [sizden başkaları] size bir rahatsızlık vermekten geri durmuyor ve sizi sıkıntıya sokacak şeyleri arzu ediyorken Sizden başkasını bir sırdaş edinmeyin. E

54. İçki konusunda önce olumlu sonra olumsuz ayet geliyor. (Nahl: 67), (Bakara: 219), (Maide: 90-91)

Olumlu-olumsuz, çelişkili ayetler gelmiyor.  Nahl 67 “ağaçların meyvelerinden ve üzümlerden bir sekran elde ederseniz “ Bakara 219 “hamr ve kumar hakkında soruyorlar. De ki “ikisinde de insanlara büyük bir günah ve fayda vardır. Günahı daha büyüktür.”  Maide 90 “hamr, kirlidir, şeytan işidir. Uzaktan durun ki kurtuluşa eresiniz”  İlk âyette sekran (سكر) derken diğerlerinde hamr (خمر) deniyor. Aynı şeyi (içkiyi) anlatıyor olsalar da, çelişki yok ve birbirlerini reddeden bir tarafı yok. İlki, içkinin nasıl elde edildiğini, ikincisi günahı ve faydası olduğunu, üçüncüsü ise uzak durulması gerektiğini söylüyor. 

53. Evrim hiç yok. ???

Evrim vardır, ancak bu darwinci; tesadüflere dayalı bir evrim değildir. Kur'an, Allah'ın yaratma sanatı olan bir evrimi/aşama aşama yaratmayı anlatır.  Birkaç örnek;  Nuh 14 “sizi aşama aşama¹ yaratmıştı²”  Ankebut 20 “yeryüzünde gezin ve dolaşın da Allahın nasıl yaratmaya başladığına bakın” İnsan 1 “insan henüz anılacak bir şey değilken, çok uzun bir zaman geçmedi mi?” Daha pek çok örnek verilebilir. Kur'an'ın savunduğu yaratılış, bir anda olup biten bir yaratılış değil, uzun zaman süren, aşamalar halinde, evrime dayalı bir yaratılış şeklidir. 

İddia 52. Peygamberin küçük karısı Ayşe'nin zina yapıp yapmadığına dair ayetler var. Entrikalar ve dedikodular da unutulmamış. (Nur: 11-12-13-14-15)

Önce ilgili ayetlere bakalım; Nur suresi;  11 : “kesinlikle o ifk'i getirenler, içinizden bir gruptur. Sizin için şer sanmayın, aksine sizin için bir hayırdır. O kişilerin her biri için günahtan kazandığından alacağı vardır. Onlardan Onun (o iftiranın) büyüğünü idare eden kimse için, acı bir azap vardır.” 12: Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, onu duydukları zaman, bir hayır zannederek "bu apaçık bir ifk'tir" demeli değiller miydi?  13: Dört şahit getirmeli değiller miydi? Madem şahit getiremediler, o halde Allah katında onlar yalancıdır.  14: Eğer, dünyada ve ahirette Allah'ın ikramı/fazlı olmasaydı, içine daldığınız (şey) yüzünden, mutlaka size acı bir azap dokunurdu.   15: Siz hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi dilden dile aldınız, ağzınız ile söylediniz. O, Allah katında büyük bir şey iken siz basit bir şey sanıyorsunuz.  16: Onu [o olayı] duyduğunuz zaman "bunu [böyle bir olayı] konuşmak bize yakışmaz. Tenzih ederiz, bu büyük bi

51. Bir ayette ganimetlerin tamamı peygamberin diyor, cihatçılar savaşı reddedince "ganimetlerin 5'te 1'i peygamberin" ayeti geliyor. (Enfal: 1-41)

Enfal 1. Ayette "Allaha ve resulüne" denilmesi "hükmün Allah'a ve Resulüne ait olması" demektir. Mesela tevbe 1. Ayette “bu Allah ve Resulü tarafından bir ültimatom” derken, “islam tarafından verilen bir ültimatom” deniliyor. Allah ve Resulü birbirinden farklı şeyler değil, bir bütün olarak “islam /kur'an” demektir.  [Resul رسول =mesajı ileten(müfredat : رسل)  Allah'ın Resulü =Allah'ın mesajını ileten.] 41. yette ganimetlerin nasıl dağıtıldığı anlatılıyor ; Enfal 41.Ayet: ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah´a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir.  Ayetin iniş sebebine gelince; Şunu belirtmekte fayda var: iniş sebepleri hiçbir zaman için kesin kriter olmamalıdır. Çünkü bir ayetin birden fazla iniş sebebi rivayet edilebilir, kimisinin sahih kabul ettiğini, diğeri sahih kabul etmeyebilir. Bu sebepten dolayı iniş sebebine güvenilmez.  Bununla birlikte, birçok tefsir tarafından kabul

İddia 50. Muhammed tanrılaştırılıyor. (Ahzab: 56)

Ahzab 56 “Allah ve melekleri Nebi'ye DESTEK olurlar. Ey iman edenler! Siz de ona destek olun”  Genelde mealler, “Allah ve melekleri peygambere Salat ederler” şeklinde meal edince sanki peygambere tapınma eylemi varmış gibi düşünülüyor. Ancak Salat (الصلاة), kelimesi , “dua, namaz, Rahmet, övgü, bağışlama, takip etme, “gibi manaları gelir. (müfredat : صلى maddesi, lisanul Arab : صلاة,) Salat, Allah'a isnat edilirse “destek, rahmet, övgü" mânâsına gelir. (ıbni arabi ilgili ayeti “destek olurlar” diye yorumlar,) 

İddia 49. Bazı hayvanları hâkir görüyor ve kafirler için "aşağılık maymunlar" gibi çocukça hakaretler kullanıyor. (Bakara: 65), (Maide: 60)

sürü psikolojisine sahip bir insana “koyun gibisin” demek, hakaret değil, metafor olur. Nasıl ki çok güçlü bir insana “aslan gibi”, çalışkan bir insana “karınca gibi” diyerek, metafor yapıyorsak, kur'an'daki anlatımlar da bunun gibi bir metafor içerir. herhangi bir şekilde hayvanları hâkir görme veya hakaret etme söz konusu değildir. Dahası, parantez içinde verilen ayetlerin konuyla alakası yok. Bakara 65 “(Ey yahudiler) içinizden cumartesi günü (yasağı) hakkında haddi aşanları elbette bildiniz. Onlara ‘kovulmuş maymunlar olun’ dedik.” [“kovulmuş= خاس,” kelimesi için bakınız (ed-durul mensur bakara 65)] Mesela bu ayette, cumartesi yasağını çiğneyen yahudilerin maymuna dönüştüğü anlatılır. Tıpkı “ol der, hemen olur” ayetinde olduğu gibi, burada da onların maymuna dönüşmesi anlatılıyor. Maide 60. yette aynı durum “... Allah'ın maymunlar ve domuzlar yaptığı…”

48. Kuran'da kadınlara hitap hiç yok. ???

Arapçada tağlip sanatı vardır. Genelde erkeklere yönelik olan bir ifadeyle kadınları da hitap kapsamına alır. Bunun bir örneğini verelim;  Tevbe 71.Ayet: وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ  “mümin kadınlar ve erkekler birbirlerinin dostlarıdırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar”  Mesela bu cümledeki “birbirlerinin” mânâsına gelen “badeHUM.. Badin/بعضهم.. بعضٍ” ifadesi tamamen erkek zamiri ile gelmiş bir ifadedir. Ama Görüleceği üzere, ayet kadına ve erkeğe karışık hitap ediyor. Bunun sebebi tağlip sanatıdır. Tağlip sanatını detaylı bir şekilde 64. Maddede de anlatacağım.  Zaten İşin cehalet boyutuna girmiyorum bile… sıradan bir Arab'a bile “kur'an'da kadına hitap yok” deseniz sadece güler. ☺️ Erkeklere yönelik bir hitap ile her iki cinsiyete hitap ettiği ayet sayısı oldukça fazladır. Mesela “sadece benden korkun, namazı kılın, zekâtı verin secde edin, iyiliği emir edip kötülükten alıkoy, anaya bab

47. Allah pek çok ayette beddua ediyor, hatta bazılarında kendi kendine "Allah onları kahretsin" diyor. (Munafikun: 4), (Tevbe: 30)

Allah beddua etmez. Ilgili ayetlerde “Onları kahretsin” şeklinde beddua olarak meal edilen “ka'telehumullah = قاتلهم الله” cümlesidir. Buradaki “ka'tele= قاتل” kelimesi, mufaale (işteş) babından olup karşılıklı bir savaşı anlatır. Tevbe 30. Ayetin önceki kısmında Yahudi ve Hristiyanların, peygamberi Allahın oğlu olarak gördüğünü söyler. Munafikun 4. Ayetin önceki kısmında ise, münafık kimselerin tutumu anlatılır. Bu son ifade ise, bunu yapmalarına karşılık, Allah'ın onlara karşı savaş açtığını haber veriyor. 

46. Güneş dünyanın etrafında döner diyor. (Enbiya/33)

Enbiya 33. A yette denildiği gibi bir şey yazmıyor  Enbiya 33 “geceyi, gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratandır. Onların¹ her biri, birer yörüngede yüzer.”  Bu ayette en az üç cismin birer yörüngede hareket ettiğini söylüyor. [sebebiyse, ayetteki (كلٌ) kelimesi (كلهم) manasındadır. Yani (هم) hazf edilmiş, (كل) kelimesinin sonundaki tenvinli hareke bunu gösteriyor. (هم) zamiri, en az üç cisme atıf yapıyor] Güneşin dünya etrafında döndüğüne dair en ufak bir işaret yok.  Ayetin bilime uyumluluk noktasına da kısaca değinelim ama öncelikle şunu belirteyim ; Bazı mealler ayetin son kısmını “bir yörüngede yüzer” diye meal edince, yanlış anlaşılıyor.  ayetin son kısmında ; "kullunfifelekin yesbehun/ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ [her biri AYRI BİRER yörüngede yüzerler]" yazmaktadır. Bu kısımda nekre kullanılmıştır. Bu yüzden manası "her biri AYRI BİRER yörüngede yüzer” olur. 🙂 Eğer "elfelek" yazmış olsaydı, yani "el ال takısı olsaydı bu durumda nekre d

45. Dünyanın oluşumu bilime taban tabana zıt…(mı gerçekten?)

Bilimin verileri değişkendir. Bundan asırlar önceki bilimsel veriler ile bugünkü bilimsel veriler arasında fark vardır. Bu sebeple mevcut bilimin verilerini baz alarak kuranın bilime zıt olduğunu iddia etmek saçmadır. Kuranın bu tarz konularda ayetleri yoruma açık olduğu için, birden fazla olaya yorumlanabilir. Bu sebeple Kuran, bilime zıt düşmez ancak mevcut bilimsel verilere göre yapılan yorumların da mutlak olduğu söylenemez. Bunu belirterek yaratılış ayetlerini, mevcut verilere göre yorumluyorum ; Naziat 27-28 “göğün çatısını yükseltti” “göğün çatısı mı olurmuş?” demeyin, atmosfer bir koruyucu olarak dünya için çatı görevi görüyor. Atmosfer olmasaydı, meteor taşları dünyaya çarpar, güneş ışınları dünyayı yok ederdi.(bkz: ozon tabakası, meteor taşları) Peki atmosferin yükselme olayı nedir? Atmosfer dünyada bir buhar olarak oluşur. Ateş kütlesi olan dünyanın soğuması ile ortaya çıkan buhar, göğe yükselip atmosferi oluşturuyor. (bkz: Dr. melik kara, yerkürenin ve atmosferin oluşumu)