Ana içeriğe atla

91. Göğün yere düşmemesi için tutulduğu yazıyor. (Hacc: 65)

Bilimsel açıdan da sorunu yoktur. Kur'an ne anlatıyor? 
➡Gök ve yer bitişik iken birbirinden ayrıldı (Enbiya 30) 
➡Gök genişliyor (zariyat 47) 
➡Gök tutulmuyor olsaydı, düşerdi/içine çöker, eski durumuna (bitişik haline /Enbiya 30) dönerdi. 

Evrende “karanlık enerji” denilen verilen bir enerji türü vardır evrenin genişleme hızını arttırır. (TÜBİTAK) eğer bu enerji olmasaydı, evren çekim gücü yüzünden içine çöker, ilk durumuna (baştaki gibi tek noktaya) dönerdi. 
Yani karanlık enerji, göğü (uzayı) tutuyor. yette de göğün tutulmuş olduğu söylenir. 

Hac 65 “göğü (uzayı) yere düşer/çöker diye tutuyor” 
1400 yıl öncesinden, çöldeki bir insana bu olay ancak bu şekilde anlatılabilir. 

Üstteki kendi görüşüm, ancak farklı bir görüş olarak Bilimveyaratilisagaci.com sitesinden alınan bir yazı bırakıyorum;

 bunun gökyüzü olduğunu farz edelim;

“Yeryüzü bilimcilerine göre, yer kabuğu sadece katı materyalleri (6 ila 70 km) değil aynı zamanda hidrosferi (denizler, yerüstü ve yer altı suları) ve atmosferi de kapsamaktadır. Çünkü atmosfer de bu kabuktan oluşmuştur üzerinde asılı durmaktadır ve kabukla bağlantısını koparmamıştır. Sürekli etkileşim halindedirler. Kısacası atmosfere yer kabuğunun uçucu bileşenleri olarak bakarlar [1]

Bilim insanlarına göre ilk atmosfer volkan bacalarından çıkan metan ve amonyak ve karbondioksit gazlarıyla oluşmaya başladı. Yani ilk atmosfer Dünya’mız üzerinde tam bir duman perdesi idi. Daha sonraki devirlerde bitkilerin fotosentez yapmasıyla birlikte karbondioksit seviyesi düşüp oksijen seviyesi yükselmeye başladı ve atmosfer bugünkü halini aldı. [2]Şekil 1: Volkan bacalarına bir örnek. Yeryüzünün ilk hali bu dumanlardan dolayı görünmeyecek seviyedeydi.

Atmosferin Dünyamız üzerinde yükselmesi gazların uçuculuğundan dolayıdır. Gazların uçup uzaya dağılmaması ise Dünya’nın yerçekimi etkisinden dolayıdır. Hidrojen gibi hafif gazlar yerçekiminden daha kolay kurtulduğu için atmosferi oksijen gibi daha ağır gazlara terk ederler, bu ise yaşamın devamlılığını sağlar. Peki, Dünya’nın yerçekimi daha fazla olsaydı ne olurdu? Cevap: Gazlar yer kabuğundan ayrılamazdı ve şu an olduğundan çok daha ince bir atmosfer olurdu veya atmosfer hiç oluşamazdı, yerkabuğu ile birleşik olurdu. Mars’ın atmosferinin olmamasının sebeplerinden biri de ağır kütle çekimidir. İnce tabakalı oluşan son atmosferi de milyarlarca yıl önce bir güneş fırtınasında savrulup uzaya uçmuştur.

Bu ön bilgiler ışığında şu ayetlerin harikalığına bir bakalım:

“Göğü de, kendi izni olmadıkça yerin üzerine düşmekten korur.” Hacc 65

Atmosferin yerin üzerine düşmemesinin nedeni Dünya’nın hafif kütle çekimi etkisi olduğunu söylemiştik. Yani daha ağır olsaydı atmosfer yer üzerine çökmüş olacaktı. Peki, 1450 sene önceki bir kitabın bugünün bilimine tıpatıp uymasını ve hiçbir bilimsel çelişki barındırmamasını ne ile izah edebilirsiniz? İnsanların dehası ile mi, yoksa o kitapta konuşanın âlemleri yaratan ile aynı olduğu gerçeği ile mi?

Devam edelim, şu ayete bakın:

“İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiya 30

Burada da, bilimin tıpatıp söylediği gibi göklerin ve yerin başlangıçta bitişik olduğu sonradan ayrıldığı söyleniyor.

Buyurun bakalım ne ile izah edeceksiniz? Devam edelim;

Dünya’da bulunan kütle çekimi gücünün etkisinden dolayı Dünya (ve diğer gezegenler) küremsi şekle sahiptir. Dünya’nın ve diğer gezegenlerin başka şekil almaları mümkün değildir. Yani bir gezegen bir yıldızdan koptuğunda eğri büğrü bir şekli varsa da zamanla ister istemez küremsi veya geoit olacaktır. İstese de istemese de şekli buna dönüşecektir. Yine atmosfer Dünya’nın kütle çekiminden dolayı istese de istemese de orada asılı kalacaktır. Çünkü fizik sabitleri hassas bir şekilde bu sonucu verecek şekilde ayarlanmıştır. Ne atmosferin uçuculuğu yerden kopmasını sağlayabilir, ne de yer kendine tamamen çekip onun oluşumunu engelleyebilir. Çok hassas ayarlarla atmosfer Dünya üzerinde asılı kalmıştır. 
Peki şu ayete bakalım:

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Fussilet 11

Daha önceden ilk atmosferimizin duman halinde olduğunu söylemiştik. Sonra fizik ve kimya sabitlerinin etkisi ile Dünya kaçınılmaz hali olan bu halini almıştır. Yani burada üç harika gerçek var. Birincisi atmosferin ilk halinin duman olduğunun bildirilmesi, ikincisi ise “isteyerek veya istemeyerek” derken fizik sabitlerinin evreni oluşturan gücünü göstermesi. Üçüncüsü göklerin ve yerin sonradan bu hale döndüğünü belirtmesi. Buradaki isteyerek veya istemeyerek kelimesinin başka derin anlamları da var. Bunları da insanlık ileride mutlaka öğrenecek ve şaşıracaktır.

Bütün bu harika ayetleri ne ile açıklayacaksınız. Buyurun hadi bakalım. Kuran meydan okuyor. Şimdi bize on tane çok garip gelecek bilimsel teoriler söyleyin, söylediklerinizle şaşırtın bizi ve 1450 sene sonraki teknoloji ile anlayalım ki söylediklerinizin hepsi doğruymuş. İşte Kuran’ın nasıl bir meydan okuma yaptığını şimdi anlayabildiniz mi?

“Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?” Hud 13-14

( Bilimveyaratilisagaci.com sitesinden alıntıdır.) 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İddia 84. Muhammed'in "sapık" olmadığını savunan ayet var. (Araf: 61)

Araf 61.Ayet: قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ [“Ey kavmim, ben yanlış bir yolda değilim, fakat alemlerin Efendisinden (gelen) bir elçiyim]  Ayetteki “delaletun=ضلالة” kelimesi “sapıklık” diye meal edilmiş, ancak sapıklık, dilimizde “ahlaksızlık” manasında yaygındır. Ancak âyette bu manada değildir.  Bu kelime, kuranda genellikle hidayetin/doğru yolun karşıtı olarak kullanılmaktadır.  Yani âyette “Muhammed sapık değil” yazmıyor “Muhammed yoldan çıkmış değil” yazıyor

98. Nisa 23 ensesti yasaklıyor, Ahzab 50 sadece peygambere izin veriyor.

Ensest, bir kişinin annesi, babası, kardeşi, büyük annesi, büyük babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi, torunları ile olan cinsel ilişkisidir”  Nisa 23. Ayet: ensesti yasaklar, ahzab 50. Ayet ensest'e izin vermez, ahzab 50. yette peygambere kuzenleri ile evliliği serbest yapar. Kuzenler, ensest veya Nisa 23. yette sayılan kişiler arasına girmez. Zaten ahzab 50. yette sayılan kişiler, Nisa 23. yette yasak edilmediği için, müminlere de helâldir.  Sonuç: yine boş bir iddia.

"1. Köleliği yasaklamıyor. (Bakara: 177-221)" iddiasına cevap

İlk olarak şunu söyleyebilirim; Kölelikten ne anlıyoruz? Boynuna zincir bağlayıp, Dövülüp eziyet edilen , işkence edilen , insanlara kul edilen , her türlü ihtiyaç için kullanılan , insan yerine konulmayan, hiçbir hakkı olmayıp insandan aşağı görülen bir kurumun kuranda serbest olduğunu anlıyoruz. Bu şekilde bir kölelik İslamda yoktur, hiçbir zaman için var olmadı, bunun adı zaten "kulluk (abd عبد)"'tur. Kuran bunu yapanın firavun olduğunu söyler, Kuranda onlarca Ayette bütün elçilerin "sadece Allaha KUL (abd عبد) olun" dediği söylenir.. Kuranın "köle" dediği ailenin bir bireyi, kendisine iyilik edilen, zekat verilen, evlilik yapılan, evlendirilen, zulüm etmenin yasak olduğu, isyana zorlamanın yasak olduğu, maddi destek sağlanılan bir hizmetçilik... Kısacası; kuran köleliğin içeriğini değiştirmiş, zulmünü ortadan kaldırmış, sadece adını bırakmıştır 🙂 1.) ➡ Genellikle Ateistler, içinde "köle" geçen ayetleri cımbız yaparak "