Ana içeriğe atla

7. güneşin çamura battığını iddia ediyormuş. (kehf 86)

Kehf 85-85 “güneşin battığı yere varıncaya kadar bir sebep (vasıta) tuttu. [güneşin battığı yere varınca] onu [güneşi] kara bir gözde batarken buldu ve onun yanında bir toplum buldu…”

Bu Ayette olay, Zülkarneyn'in gözünden anlatılıyor, örneğin “falanca kişi, falanca kasabaya gelince orayı terk edilmiş buldu” deriz. Bu, kasabanın gerçekten terk edilmiş olduğunu değil, oraya gelen kişinin kasabayı öyle gördüğüne işaret eder.

Ayriyeten Bu konuyu “Zülkarneyn, bir sebep tutarak göğe çıktı, güneşi kara deliğe batarken buldu” şeklinde anlatan da vardır. (bkz : İskender türe, Zülkarneyn kitabı) mantıksal açıdan bakacak olursak, o dönemde kabul edilen düz dünya modelinde bile güneşin bir yere batması söz konusu değildir. Güneş sadece gözden kayboluyor herhangi bir yere batmıyor.

Alıntı olarak bu makaleyi de okumanızı tavsiye ederim ;


eski Mezopotamya’nın “Güneşin doğduğu ülke” ve “Güneşin battığı ülke” diye adalandırdığı iki ülke vardı. Bu ülkeler muhtemelen devrinin büyük yerleşim yerlerini anlatıyordu.

Güneşin doğduğu ülkeden kasıt Hindistan veya Çin gibi ülkeler olabilir, fakat güneşin battığı ülke ile hangi medeniyeti kast etmiş olabilir bakalım.

Eski Mısır’lıların taptığı bilinen en eski Tanrı’nın ismi Atum’dur. Milattan önce 2345 —2181 yıllarında Eski Mısır’da Ra-Atum veya Atum-Ra inancı yani “Akşam Güneşi”, “Batan Güneş” inancı ortaya çıkmıştır. [5] Bu dinin ana tapınağı Heliopolis (Güneş şehri)dir. Bu günkü Kahire’nin yakınlarındadır. Büyük Ra tapınağının güney doğusunda Atum-Ra yüksek rahiplerinin mezarları bulunmuştur (M.Ö 2345-2181). Heliopolis şehrinin Arapça adı “Ayn Şems”dir. Güneşin gözü veya Güneşin Pınarı anlamındadır. Nil Nehrinin 8 kilometre doğusundadır. Tevrat’ta birçok peygamber kıssasında ’ir hašemeš’ “Güneş Şehri” veya Beth Shamas adında bahsedilmektedir.[5] Yine aynı dönemlerde gelişen “Ra’nın Gözü” kavramlarını da bilmek gerekir. Eski Mısırda Ra Güneş tanrısıdır. Bu kavramda ortasında Güneş bulunan sağ göz vardır. Göz karşısında olana kızgınca, dik dik bakmaktadır. Bu göz sağ yanında Nekhbet ve sol yanında Wadjet tarafından eşlik etmektedir. Bu şekil tanrı Ra’nın gücünü, koruyuculuğunu, gazabını ifade etmektedir. Aşağıdaki resimde Ra’nın gözü. Sağında Nekhbet, solunda Wadjet tarafından eşlik edilmektedir. Kanatlı (sol göz) göz ise Horus’un gözüdür ve Ay’ı temsil etmektedir.
Yine Mısır’da “herşeyi gören göz” diye bilinen bir sembol vardı ki bu sembol daha sonra tapınakçılar tarafından kullanılmaya başlandı. Bu sembole Yahudi inanışında da “herşeyi gören göz” denir. Güneş bu gözde doğar ve batar. Yine Ra’nın veya Horus’un gözünü temsil eder.
Şimdi bu bilgiler ışığında Kehf 86 ayetine bakalım:

“Güneşin grup ettiği yere ulaştığı zaman, onu (güneşi) bulanık bir gözde batarken buldu.”

Ayette kullanılan Ayn kelimesi göz anlamında olup, suların çıktığı yere de “su gözü” ve “göze” dendiği için meal yazarları bu anlamını esas almışlar ve güneş bir “pınar” içinde veya “kara balçıklı su” içinde batıyordu anlamı vermişlerdir. Oysaki ayetin Arapçasında pınar tabiri yoktur, Ayn yani göz demektedir. Ayette geçen hamietin kelimesine kara balçık anlamı vermişlerdir. Fakat bu kelime birçok anlam içerdiği gibi göz kelimesine uygun olarak “kara” ve “yakın” anlamları da vermektedir. Bu açıdan pınar veya kara balçık tabirinin yorumlara dayanmakta olup ayetin tam anlamını vermediğini bilelim. Kelimenin anlamının “kara göz” olması daha uygun görünmektedir.

Araştırmalarıma göre güneşin göz’de batması ifadesi güneş tanrısı Ra’nın gözünü ve yine Horus’un gözünü ifade etmektedir. Buna göre bir Mezopotamya kralı olan Zülkarneyn batı yolculuğunu Mısır’a yapmış ve İmago Mundi haritasında belirtilen “Güneşin battığı ülke” tabiri ile Mısır’a ulaşmıştır. Orada putperest insanlar buldu ki bu insanlar Güneşin battığı göze tapıyorlardı. Burada gördüğü hiyerogliflerde güneş gözün içinde batıyor olarak tasvir edilmişti ve Kuran, Zülkarneyn’in bu seferinin nereye olduğunu belagatlı bir şekilde ipuçları ile bu şekilde anlatmıştı. Veya bu tapınakların bulunduğu şehrin ismi Heliopolis “Güneşin gözü” anlamına geldiği için ayet “güneş gözde batıyor” derken bu şehri kast ediyordu. Ve bu şehirde güneşin içinde doğup battığı bir göz sembolüne tapan bir halk bulmuştu. Öyleyse ayete “Güneş’i bir pınar içinde veya kara balçık içinde batarken buldu” anlamı vermek yanlış bir mealdir. Doğru meal şu şekilde olmalıdır: “Güneşin battığı yere (denilen ülkeye) varınca, kara bir göz içinde bir güneş batımı buldu” Kehf86
Bu konuyla ilgili yazı, Bilimveyaratilisagaci.com sitesinden alıntıdır. Kaynaklar sitede mevcuttur.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İddia 84. Muhammed'in "sapık" olmadığını savunan ayet var. (Araf: 61)

Araf 61.Ayet: قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ [“Ey kavmim, ben yanlış bir yolda değilim, fakat alemlerin Efendisinden (gelen) bir elçiyim]  Ayetteki “delaletun=ضلالة” kelimesi “sapıklık” diye meal edilmiş, ancak sapıklık, dilimizde “ahlaksızlık” manasında yaygındır. Ancak âyette bu manada değildir.  Bu kelime, kuranda genellikle hidayetin/doğru yolun karşıtı olarak kullanılmaktadır.  Yani âyette “Muhammed sapık değil” yazmıyor “Muhammed yoldan çıkmış değil” yazıyor

98. Nisa 23 ensesti yasaklıyor, Ahzab 50 sadece peygambere izin veriyor.

Ensest, bir kişinin annesi, babası, kardeşi, büyük annesi, büyük babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi, torunları ile olan cinsel ilişkisidir”  Nisa 23. Ayet: ensesti yasaklar, ahzab 50. Ayet ensest'e izin vermez, ahzab 50. yette peygambere kuzenleri ile evliliği serbest yapar. Kuzenler, ensest veya Nisa 23. yette sayılan kişiler arasına girmez. Zaten ahzab 50. yette sayılan kişiler, Nisa 23. yette yasak edilmediği için, müminlere de helâldir.  Sonuç: yine boş bir iddia.

"1. Köleliği yasaklamıyor. (Bakara: 177-221)" iddiasına cevap

İlk olarak şunu söyleyebilirim; Kölelikten ne anlıyoruz? Boynuna zincir bağlayıp, Dövülüp eziyet edilen , işkence edilen , insanlara kul edilen , her türlü ihtiyaç için kullanılan , insan yerine konulmayan, hiçbir hakkı olmayıp insandan aşağı görülen bir kurumun kuranda serbest olduğunu anlıyoruz. Bu şekilde bir kölelik İslamda yoktur, hiçbir zaman için var olmadı, bunun adı zaten "kulluk (abd عبد)"'tur. Kuran bunu yapanın firavun olduğunu söyler, Kuranda onlarca Ayette bütün elçilerin "sadece Allaha KUL (abd عبد) olun" dediği söylenir.. Kuranın "köle" dediği ailenin bir bireyi, kendisine iyilik edilen, zekat verilen, evlilik yapılan, evlendirilen, zulüm etmenin yasak olduğu, isyana zorlamanın yasak olduğu, maddi destek sağlanılan bir hizmetçilik... Kısacası; kuran köleliğin içeriğini değiştirmiş, zulmünü ortadan kaldırmış, sadece adını bırakmıştır 🙂 1.) ➡ Genellikle Ateistler, içinde "köle" geçen ayetleri cımbız yaparak "