Maide 33. Ayet terör suçunun cezası olarak; “asma, sürgün,” gibi cezalarla birlikte, yurtta bozgun çıkaranlara yönelik birkaç ceza önerir, Bu cezalar suçun seviyesine göre uygulanır. Nahl 126. yette bir ceza verirken ancak suçun misliyle ceza vermeyi emreder. Terör suçunu işleyen biri, masum halka nasıl bir saldırı yaptıysa, aynı şekilde ceza kendisine uygulanır. Yapılan saldırı “akıl almaz” olunca, verilen cezanın da “akıl almaz” oluşu gayet normal ve eleştiriye kapalıdır.
Bu ayetle ilgili çarpıtma yapılıyor. Bazıları bu ayetin inanmayan kişilere yönelik bir ceza olduğunu söyler. Kur'an bütünlüğüne bakarak, bu iddiaya cevap verelim;
Öncelikle kur'an'da sadece ; mazlumları koruma, (Nisa 75) kendini savunma, (bakara 190) fitne(azab) baskı ve bozgunculuğun ortadan kalkması (bakara 190 - 193) için savaşmak vardır. 🌟
Onun dışında, dini farklı kişilere bile savaş açmadığı sürece iyilik etme emri vardır. (Mümtehine 8 Fussilet 34)
Barışı emreder. (Enfal 61) 🌟
Yunus 99 "Allah dileseydi herkes hidayet bulurdu. Yoksa iman etmeleri için dine zorlayacak mısın?"
Bakara 256 "dinde zorlama yoktur"
inkar etmek, fesat ise neden bu Ayette "savaşın" demiyor da zorlamanın yanlış olduğunu söylüyor?
Mümtehine 8 "Allah sizinle dini uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz"
Savaşa teşebbüs etmediği ve sürgün etmeye çalışmadığı sürece iyilik etmeye müsaade olduğuna göre "inkar etmek, fesattır." demek bu ayetle çelişir. Çünkü, ayette kastedilen kişiler, zaten inkar edenlerdir.
Bakara 190 "size savaş açanlara karşı, siz de Allah yolunda savaşın haddi aşmayın."
Savaş açıldığı sürece savaşın olduğunu söylüyor. Eğer, “inkar etmek, fesattır.” iddiası doğru olsaydı, “'savaş açanlara karşı savaşın” demez, “'inkar eden herkesle savaşın” derdi.
Enfal 60-61 “onlar (size savaş açanlar) barışa yanaşır ise sende BARIŞA YANAŞ "
Bu ayette, savaşta olunan bir topluluğun barış teklif etmesi sonucu barışı emir ediyor.
"inkâr edenlere fesatçıdır" mantığına göre bu âyetin olmaması gerekiyordu. Çünkü bu mantığa göre ;inkar da olduğu sürece barış istese de savaş olacak. (!) 🙂
Nisa 140. "Allahın ayetleri ile ALAY EDİLEN bir ortamda onlar başka bir söze geçinceye kadar onlarla oturma"
Eleştiriyi veya inkar etmeyi geçin, doğrudan Allah'ın ayetleri ile alay olmasına rağmen "onlarla savaşın" demiyor.
Bu ayetten dolayı “eleştiri yapmak ve inkarcı olmak, fesattır” iddiası doğru olamaz.Fesat فساد, barışın tam zıttıdır. Yani terör, savaş, bozgun mânâsına gelir
Şu ayetleri kontrol ediniz; 2:11, 2:30, 2:205, 7:56, 26:152.
Bakara 11- “yeryüzünde bozgun çıkarmayın” denildiği zaman “biz ancak ıslah ediyoruz” derler.
Mesela burada ıslah etmenin, barışın tam zıttı olarak kullanıldığı ayette görülüyor.
Özellikle de “fil ard = yeryüzünde” ifadesi ile birlikte geldiği ayetlere bakarsanız, dediğim manayı tasdik ediyor.
Birde sonraki ayete bakalım.
➡ Maide 34. ": Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce HATASINDAN VAZGEÇENLER müstesna..."
Yani ayette anlatıldığı şekilde bir bozgunculuk, savaş çıkarmaya çalışıp, kendileri yakalanmadan önce hatasından vazgeçenlere ceza olmadığını söylüyor…
Sonuç olarak: ilgili ayetin iddia edildiği gibi, inkarcı olmakla bir alakası yoktur.
Maide 38. Ayette “hırsızlık yapmakta olan kadın ve hırsızlık yapmakta olan erkeğin eyd'ini kesin “emri geçer.
Eyd, arapçada “eller” mânâsına geldiği gibi, güç/kuvvet mânâsına da gelir. (müfredat: يد) mesela “[وقع يد عدلٍ] adaletin gücüne düştü” denilir ki burada da (يد) kullanılmıştır. (müfredat: يد)
buradan yola çıkarak ayete “güçlerini kesin/engelleyin” manası verilebilir. Kur'an'da “ellerini çekti” “Allah'ın eli onların üzerindedir” “bu elleriniz ile gönderdiğiniz şeylerin karşılığıdır” gibi ayetlerde “güç/kuvvet” anlamında kullanılır.
Ayrıca, Yusuf 32. Ayette, Yusuf'a hayran kalan kadınların ellerini kestikleri anlatılır. Bu ayette de Maide 38. Ayette geçen (قطع) fiili kullanılmıştır. Kadınların ellerini sadece çizdikleri bellidir. Buradan hareketle, hırsızlık yapanların sadece ellerinin yaralanması manasında olduğu söylenebilir.
Ancak, fiziksel olarak kesmek manasında kabul edersek, kur'an bütünlüğüne bakalım;
Mesela biri açlıktan dolayı veya başka bir sebepten dolayı hırsızlık yaparsa ona el kesme cezası verilemez. Bakara 178. yette yasak olan yiyecekler sayılır, “kim mecbur kalırsa, aşırıya gitme olmadan ve sınırı çiğnemeden (saldırganlık yapmadan) ona (bunları yemekte) günah yoktur” denilir. Buradan kıyasla “zaruret, yasakları mubah yapar” hükmü çıkar. Bir insan açlık sebebiyle bir ekmek çalsa, bu ayete göre mubah bir fiil işlediği için hırsızlık cezası verilemez. Aynı mantığı, halife Ömer de savunmuştur. Kıtlık yılında, hırsızlığa mecbur kalacaklar olabileceği için hırsızlığa el kesme cezasını vermemiştir. (kaynak: Aöf, ilahiyat fakültesi ders kitabı “ilk dönem islam tarihi” hz. Ömer dönemi. Hz. Ömer, bu hükmü sadece içtihat yoluyla çıkarmıştır. İlgili ayetlerden bu hükmü kıyas yoluyla ben çıkardım.)
Bu sebeple hırsızlığa el kesme cezası vermek için;
-kur'an'ın emri gereği : her zengin ihtiyaçtan fazlasını vermeli
- kimsenin hırsızlık için mazereti olmamalı (örneğin açlık gibi, hırsızlığa zorlayan bir sebep olmamalı)
Bu ortamda zaten hırsızlık olmaz; yapan da, keyfiyeti için yapar. Cezasını biliyorsa teşebbüs etmez.
#bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden
Bu ayetle ilgili çarpıtma yapılıyor. Bazıları bu ayetin inanmayan kişilere yönelik bir ceza olduğunu söyler. Kur'an bütünlüğüne bakarak, bu iddiaya cevap verelim;
Öncelikle kur'an'da sadece ; mazlumları koruma, (Nisa 75) kendini savunma, (bakara 190) fitne(azab) baskı ve bozgunculuğun ortadan kalkması (bakara 190 - 193) için savaşmak vardır. 🌟
Onun dışında, dini farklı kişilere bile savaş açmadığı sürece iyilik etme emri vardır. (Mümtehine 8 Fussilet 34)
Barışı emreder. (Enfal 61) 🌟
Yunus 99 "Allah dileseydi herkes hidayet bulurdu. Yoksa iman etmeleri için dine zorlayacak mısın?"
Bakara 256 "dinde zorlama yoktur"
inkar etmek, fesat ise neden bu Ayette "savaşın" demiyor da zorlamanın yanlış olduğunu söylüyor?
Mümtehine 8 "Allah sizinle dini uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz"
Savaşa teşebbüs etmediği ve sürgün etmeye çalışmadığı sürece iyilik etmeye müsaade olduğuna göre "inkar etmek, fesattır." demek bu ayetle çelişir. Çünkü, ayette kastedilen kişiler, zaten inkar edenlerdir.
Bakara 190 "size savaş açanlara karşı, siz de Allah yolunda savaşın haddi aşmayın."
Savaş açıldığı sürece savaşın olduğunu söylüyor. Eğer, “inkar etmek, fesattır.” iddiası doğru olsaydı, “'savaş açanlara karşı savaşın” demez, “'inkar eden herkesle savaşın” derdi.
Enfal 60-61 “onlar (size savaş açanlar) barışa yanaşır ise sende BARIŞA YANAŞ "
Bu ayette, savaşta olunan bir topluluğun barış teklif etmesi sonucu barışı emir ediyor.
"inkâr edenlere fesatçıdır" mantığına göre bu âyetin olmaması gerekiyordu. Çünkü bu mantığa göre ;inkar da olduğu sürece barış istese de savaş olacak. (!) 🙂
Nisa 140. "Allahın ayetleri ile ALAY EDİLEN bir ortamda onlar başka bir söze geçinceye kadar onlarla oturma"
Eleştiriyi veya inkar etmeyi geçin, doğrudan Allah'ın ayetleri ile alay olmasına rağmen "onlarla savaşın" demiyor.
Bu ayetten dolayı “eleştiri yapmak ve inkarcı olmak, fesattır” iddiası doğru olamaz.Fesat فساد, barışın tam zıttıdır. Yani terör, savaş, bozgun mânâsına gelir
Şu ayetleri kontrol ediniz; 2:11, 2:30, 2:205, 7:56, 26:152.
Bakara 11- “yeryüzünde bozgun çıkarmayın” denildiği zaman “biz ancak ıslah ediyoruz” derler.
Mesela burada ıslah etmenin, barışın tam zıttı olarak kullanıldığı ayette görülüyor.
Özellikle de “fil ard = yeryüzünde” ifadesi ile birlikte geldiği ayetlere bakarsanız, dediğim manayı tasdik ediyor.
Birde sonraki ayete bakalım.
➡ Maide 34. ": Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce HATASINDAN VAZGEÇENLER müstesna..."
Yani ayette anlatıldığı şekilde bir bozgunculuk, savaş çıkarmaya çalışıp, kendileri yakalanmadan önce hatasından vazgeçenlere ceza olmadığını söylüyor…
Sonuç olarak: ilgili ayetin iddia edildiği gibi, inkarcı olmakla bir alakası yoktur.
Maide 38. Ayette “hırsızlık yapmakta olan kadın ve hırsızlık yapmakta olan erkeğin eyd'ini kesin “emri geçer.
Eyd, arapçada “eller” mânâsına geldiği gibi, güç/kuvvet mânâsına da gelir. (müfredat: يد) mesela “[وقع يد عدلٍ] adaletin gücüne düştü” denilir ki burada da (يد) kullanılmıştır. (müfredat: يد)
buradan yola çıkarak ayete “güçlerini kesin/engelleyin” manası verilebilir. Kur'an'da “ellerini çekti” “Allah'ın eli onların üzerindedir” “bu elleriniz ile gönderdiğiniz şeylerin karşılığıdır” gibi ayetlerde “güç/kuvvet” anlamında kullanılır.
Ayrıca, Yusuf 32. Ayette, Yusuf'a hayran kalan kadınların ellerini kestikleri anlatılır. Bu ayette de Maide 38. Ayette geçen (قطع) fiili kullanılmıştır. Kadınların ellerini sadece çizdikleri bellidir. Buradan hareketle, hırsızlık yapanların sadece ellerinin yaralanması manasında olduğu söylenebilir.
Ancak, fiziksel olarak kesmek manasında kabul edersek, kur'an bütünlüğüne bakalım;
Mesela biri açlıktan dolayı veya başka bir sebepten dolayı hırsızlık yaparsa ona el kesme cezası verilemez. Bakara 178. yette yasak olan yiyecekler sayılır, “kim mecbur kalırsa, aşırıya gitme olmadan ve sınırı çiğnemeden (saldırganlık yapmadan) ona (bunları yemekte) günah yoktur” denilir. Buradan kıyasla “zaruret, yasakları mubah yapar” hükmü çıkar. Bir insan açlık sebebiyle bir ekmek çalsa, bu ayete göre mubah bir fiil işlediği için hırsızlık cezası verilemez. Aynı mantığı, halife Ömer de savunmuştur. Kıtlık yılında, hırsızlığa mecbur kalacaklar olabileceği için hırsızlığa el kesme cezasını vermemiştir. (kaynak: Aöf, ilahiyat fakültesi ders kitabı “ilk dönem islam tarihi” hz. Ömer dönemi. Hz. Ömer, bu hükmü sadece içtihat yoluyla çıkarmıştır. İlgili ayetlerden bu hükmü kıyas yoluyla ben çıkardım.)
Bu sebeple hırsızlığa el kesme cezası vermek için;
-kur'an'ın emri gereği : her zengin ihtiyaçtan fazlasını vermeli
- kimsenin hırsızlık için mazereti olmamalı (örneğin açlık gibi, hırsızlığa zorlayan bir sebep olmamalı)
Bu ortamda zaten hırsızlık olmaz; yapan da, keyfiyeti için yapar. Cezasını biliyorsa teşebbüs etmez.
#bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden
Yorumlar
Yorum Gönder