Ana içeriğe atla

"2. Kadını dövmeyi emrediyor. (Nisa: 34)"muş

Ayeti öncelikle doğru anlamamız gerekiyor. Öncelikle ayetin neyden bahsettiğini bulalım, ardından darabe (ضرب) fiilinin vurmak veya başka bir manaya gelip gelmediğini gramer bakımından izahını yapalım. Harfi cerr itirazına da öncelikle cevap verelim;

Arapçada "hazf" dediğimiz bir olay mevcuttur. Bazı ayetlerde fiil, edatı, müpteda, haber hatta harf bile hazf edilmiştir. Eğer, Nisa 34 de hazf edilmiş bir (عن) harfi cerr'i varsa, bu takdirde ayetin manası "bırakın" olur. Darabe fiili, Zuhruf 5. Ayette  (عن)  harfi cerr'i ile "bırakmak" mânâsına gelmiştir. Kur'an'da, harfin hazf edildiği örnekler mevcuttur. Konuya dönelim;

En büyük yanılgı, bu ayetin Eşler arası geçimsizlik ile ilgili olduğu düşüncesidir.

Bakara 229. Ayette, eşlerin ayrılığı durumunda iki seçenek verilir, “ya güzellikle tutmak ya da güzellikle bırakmak gerekir” denilir. Sizce bunu diyen Allah, “geçimsizlik durumunda şiddet uygula” diyebilir mi? Şiddetin olduğu bir durumda, nasıl güzellikle tutmaktan bahsedilebilir?

Tegabun 14 "Ey inananlar! Eşlerinizden size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının. Eğer affeder, hoşgörür ve bağışlarsanız, o halde Allah da bağışlayan ve Rahimdir"

Yani "hanımın sana düşman bile olabilir, onu affet" diyor.

Nisa 19 "kadınlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki; hoşunuza gitmeyen bir şey çok hayırlı olabilir"

Bunları diyen Allah "itaat etmezse döv" der mi?

Bu ayetlerden ve ayetin kendi bütünlüğünden anlayacağımız üzere ayetin geçimsizlik veya itaatsizlik ile hiçbir ilgisi yoktur.

Ayeti parça parça inceleyelim:

"Allahın birbirlerinden farklı kılması ve mallarından infak etmelerine karşılık, erkekler kadınların üzerinde GÖZETİCİDİR"

"kavvem = قوام" kelimesi "GÖZETİCİ; koruyucu, kollayan" mânâsına gelir. Gelenekte ilk hata, buraya sanki "hukkem=حكام" yazıyormuş gibi "hakim" manasını vermekle başlıyor. Böylece ayet, "kocasına itaatsizlik eden kadındandan bahsediyor" gibi anlaşılıyor. Halbuki ayet, tamamen kadını korumayı, gözetmeyi, desteklemeyi hedefliyor, kadının başına gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı koruma görevini erkeğe veriyor. Ayetin tamamı bununla ilgilidir.

"o halde iyi kadınlar; Allah'a itaatkar olurlar..."

 "itaatkar kadınlar" olarak meal edilen "kanitat =قانتات" kelimesi, kuran'da "Allah'a itaatkar kadınlar" manasında kullanılır. Örneğin: Ahzab 35 "inanan erkekler ve inanan kadınlar, İTAATKAR ERKEKLER (kanitin=قانتين) İTAATKAR KADINLAR (kanitat=قانتات)" 

Buradaki, "inanan erkekler ve inanan kadınlar", nasıl "Allaha inanan erkekler ve kadınlar" manasında ise, aynı şekilde "itaatkar erkekler ve itaatkar kadınlar" ifadesi de, "Allah'a itaatkar erkekler ve kadınlar" manasındadır. Bundan dolayı Nisa 34 'de geçen aynı ifade "kanıtat =قانتات" “Allah'a itaatkar olan kadınlar” anlamındadır. 🙂 
Eşler, sadece Allah'a itaat ederler. Birbirlerine değil, birbirleriyle sadece istişare ederler. Şura 38 "onların işleri, aralarında istişare iledir" 

Eğer, buradaki "itaatkar kadınlar" ifadesinin, erkeğe itaat olduğunu kabul etsek bile, buradaki itaat, kadının kendisini koruyan erkeğe, koruma hususunda itaat etmesidir; erkeğin keyfi emirlerine değildir. Çünkü atıf "gözetmekle yükümlü" erkeklere gidiyor. Örneğin, erkek, kendi eşini tehlikeye atmaması konusunda uyarıyor, onun başına gelecek tehlikeleri fark ettiği için kendisini uyarıyor. Kadının bu konuda erkeğe itaat etmesi istenir.

"... Allahın kendilerini korumalarına karşılık, gayb'ta/yalnızlıkta kendilerini (can ve namusunu) korurlar"

İyi kadınlar, kendilerini gözeten birileri olmasa dahi, başlarına gelebilecek her türlü tehlikeye karşı kendilerini (can ve namusunu) korumakla sorumludur.

"...nüşuzundan korktuğunuz kadınlara..."

Ayetin bu kısmına kadar, kadınların korunması, Allah'a itaatkar olması ve kendilerini korumaları gerektiği anlatılıyor ve bu özelliklerin "iyi kadınların özelliği" olduğundan bahsediliyor.
 İyi kadınlar: "korunan, Allah'a itaatkar ve yalnızken de kendilerini her türlü tehlikeye karşı koruyanlar" ise,

 nüşuz eden kadınlar da, tam zıttı: "korunmayan, Allah'a baş kaldıran, dik başlılık yaparak canını ve namusunu korumayan, tehlikeye atan, iffetsizlik yapan" kadınlardır.

Biraz düşünelim: Nisa 34. ayet gereğince, bir erkek kendi eşini korumakla görevlidir. Ancak eşi dik başlılık yaparak, bu erkeğin onu koruması konusunda baş kaldırıyor. Örneğin erkek "gece geç saatlerde ıssız sokaklarda tek başına yürüme. Başına bir şey gelebilir." diyor. Kadın ise dik başlılık yaparak bu sözü dinlemiyor, kendisini tehlikeye atıyor, yani ayete göre "nüşuz" ediyor. İşte! Bu durumda bir erkeğin neler yapması gerektiği anlatılıyor. Çünkü bunun önlemi alınmazsa, kadın çok daha büyük tehlikeler ile karşılaşabilir. Ayetin amacı kadını korumaktır. Bilinçli bir kadın, bu Ayette anlatılan "nüşuzu" kesinlikle yapmaz. Eğer yaparsa, neler yapılması gerektiği açıklanıyor..

".. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara gelince:"

Ayetteki "korktuğunuz" yani "tehafun =تخافون" kelimesi, geniş zaman fiil olduğundan "devam eden, giderek artan bir korku" manasındadır. Bundan dolayı âyette verilen üç emir de, aşama aşamadır... Bundan dolayı parantez içinde "önce, sonra" yazılabilir.

"Onlara öğüt verin, (eğer halen kendilerini tehlikeye atıyorlarsa) yatakları ayırın, (halen de kendilerini tehlikeye atıyorlarsa) darb edin"

Ayetteki darabe (ضرب) fiilinin farklı bir anlamı olabileceğine ilişkin açıklamayı başta yapmıştım. Eğer bu kelimeyi “vurmak” olarak kabul edersek, ayetin asıl amacına göre anlamak gerekiyor. 

Nüşuz eden/kendisini korumak yerine dik başlılık yaparak kendini tehlikeye atan kadın halen buna devam ediyorsa, verilen emir budur. Kendisini koruduğunuz/gözettiğiniz bir çocuğunuzu düşünün: ateşle oynuyorsa uyarır, devam ediyorsa biraz daha farklı tepki verir, hatta daha büyük bir zararı kendisine vermesin diyerek iki tokat bile atarsınız. Bu onun iyiliği içindir, sizin değil. Eğer bir şeyler kendisini caydırmazsa, çocuk halen ateşle oynamaya devam eder, kendisine kalıcı daha büyük zarar verebilir. yette anlatılan şey de budur. Normal (iyi) bir kadın, zaten nüşuz etmez/kendisini tehlikeye atmaz. Ancak dik başlılık yaparak kendisini tehlikeye atarsa onu bu yoldan alıkoymak gerekir. Eğer, devam ederse öldürülebilir veya tecavüze uğrayabilir. Buradaki amaç da kadının başına felaket gelmesini önlemektir. 

Akla şu soru gelebilir: peki vurmaktaki ölçü? 

Ayetin amacı, erkeğin kadını koruması olduğundan dolayı, bir koruyucu, gözetmekte olduğu birine yaptığı uyarı ve diğer yöntemler sonrasında hatasında devam eden birine, nasıl incitmeden, yanlışından alıkoymak maksadıyla vuruyorsa, buradaki de aynı şekildedir. Kuranın birçok âyette "haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez" dediğini hatırlayalım (Araf 55, bakara 190 gibi) 


Hubeyb Öndeş
#bir_sorgulayan_muslumanin_gozunden 





Yorumlar

  1. Bu kadar açıklamadan sonra sizde ayetten kadının dövülebileceği sonucunu çıkarmışsınız.Tebrik ederim. Nuşüz eden erkeği dövebilirsiniz diyen ayet var mı?Eşitlik bakımından diyorum.Ama zaten Kuranda kadın ile erkek arasında eşitlik yok.Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler diyor ayet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eşidir.” (İbn-i Hamza, el-Beyân ve’t-Ta’rîf, s. 261), “Kadın-erkek bütün insanlar, tarak dişleri gibi birbirlerine eşittirler.” (Ö. N. Bilmen, Hukuk-u İslâmiye ve İstilahat-ı Fıkhiye Kamusu, c. II, s. 73-74 ), Veda hutbesinde peygamberimiz: “Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.” (Ebû Dâvud, Menâsik, 56; İbn Mâce, menâsik, 84; Dârimî, menâsik, 34, Akseki, Ahmet Hamdi, Yeni Hutbelerim, Ankara, 781-782, Acluni, Keşfu’l-Hafa, Beyrut, 1351, I.36 ) buyurmaktadır. “Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır.“ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 472, Camiu’s-sağir, c.2, sh.ll, Hadis No:4012, Münâvî, Feydu’l-Kadir ,c. III, s. 495, Nesaî, El-Vâfi, C.3, S.117), “Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, c. II, s. 148) “Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyâmet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz.” (Buhari, Talak 25, Edeb 24; Müslim, Zühd 42, c. IV, s. 2028 ) , “”Dikkat ediniz, sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. “ (Tirmizî, Sünen, V, 111; İbn Mâce, Sünen, l, 594, No: 1851 ),
      Hazret-i Ömer’den: “Biz İslam’dan önce kadınları insan yerine koymazdık. İslam gelince onlara hem ayetlerde hem de hadislerde yer verdi, erkekler gibi hakları anlatıldı. Ondan sonra biz kadınların da erkekler gibi hakları olduğunu düşünür hale geldik!” (Buhari, Müslim). Bir tespit de oğlu Abdullah’tan. “Biz kadınlar hakkında ileri geri konuşmaktan korkar olduk, vahiy gelir de bizi azarlar kadın hakları konusunda diye!” ( Buhari, Nikah, 80 )

      Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahu teâlânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin! (Müslim), Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır (İ.Lâl), En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir. (Tirmizi), Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır. (R. Nasıhin) , Hanımının haklarını ifa etmeyenin; namazları, oruçları kabul olmaz. (Mürşid-ün-nisa) , Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.(R.Nasıhin) ,Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür. (İbn-i Asakir), Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allahü teâlânın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur. (Taberani), İki kız evladına güzel muamele eden, mutlaka Cennete girer.) (İbni Mace) , İki kızı veya iki kız kardeşi olup da, maişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz. (Tirmizi), Çarşıdan aldığı şeyleri, erkek çocuklardan önce kız çocuklarına verene, Allahü teâlâ rahmetle nazar eder. Allahü teâlâ rahmetle nazar ettiğine de azap etmez. (Harâiti), (Çarşıdan turfanda meyve alıp evine getiren, sadaka sevabı alır. Getirdiğiniz meyveyi, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına verin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibi çok sevap kazanır. Allah korkusundan ağlayana Cehennem haramdır. (İbni Adiyy ), Üç kızına, ihtiyaçtan kurtulana kadar iyi bakan, yedirip giydiren, elbette Cenneti kazanır. (Ebu Davud) , Üç kız veya kız kardeşinin geçim veya başka sıkıntılarına katlananı, Allahü teâlâ Cennete koyar. Eshab-ı kiramdan biri: Ya iki veya bir tane olursa? diye sual etti. Cevabında buyurdu ki: Bir tane de , iki tane de olsa gene aynıdır. (Hakim, Harâiti)
      Yine başka bir hadîs-i şerîflerinde: “Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!” (Müslim, c. IV, s. 385 )

      Sil
  2. Merhabalar öncelikle İslâm Dîni, kadın-erkek bütün insanların yaratılışta eşit olduğunu ilan ederek, kadını, insanlık şeref ve haysiyetine, gerçek benliğine ve kişiliğine kavuşturmuştur. Kuran-ı Kerîm, kadın ile erkek arasında hiçbir ayırım yapmamakta, her ikisine de aynı hak ve sorumlulukları yüklemektedir. Dini ve insanî sorumluluk bakımından da erkekle kadın arasında tam bir eşitlik vardır. “Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eşidir.” (İbn-i Hamza, el-Beyân ve’t-Ta’rîf, s. 261 ), “Mü’min olduğu halde, erkek ve kadından kim bir takım sâlih amellerde bulunursa, işte bu gibiler cennete girerler ve zerre kadar zulmedilmezler.(en-Nisâ: 124), “Erkek ve kadın, mü’min olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfâtlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz..” (en-Nahl: 97 )Kur'an-ı Kerim, her ne kadar insanlar arasında
    kadın ya da erkek olmaları bakımından hiçbir ayırım yapmıyor ve dolayısıyla her ikisine de aynı hak ve yükümlülükleri tanıyorsa da toplum içinde icra ettikleri fonksiyonları bakımından aralarında bir ayrım yapmaktadır.
    Allah katında en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınız yani yeryüzünde barış ve kardeşliğin hüküm
    sürmesine en çok katkıda bulunanınızdır. Yeryüzünde
    barış ve kardeşliğin hüküm sürmesi ise Allah'ın halifesi
    olmamız bakımından kadın ve erkek el ele vererek hep
    birlikte gezegenimizde O'nun iradesini hakim kılmamıza
    bağlıdır. Bu gerçeğin bir an bile hatırdan çıkarılmaması
    gerekir.
    Kadın ve erkeğin birbirinden ayrı alanlarda birbirinden farklı fonksiyonları ve yakınlıkları vardır Kuran'da erkek bir kavvam olur aile içinde yönetici tayin edilir.Eve ekonomiyi kazandıran olduğu için.Kadın çalışabilir ancak kadın çalıştığı parasını eve vermek zorunda değildir o onun güvencesidir.Kadın islam'da köle demek ikiyüzlülüktür.Kadın Allah'ın emaneti olur emanetin de sahibi erkek değildir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İddia 84. Muhammed'in "sapık" olmadığını savunan ayet var. (Araf: 61)

Araf 61.Ayet: قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ [“Ey kavmim, ben yanlış bir yolda değilim, fakat alemlerin Efendisinden (gelen) bir elçiyim]  Ayetteki “delaletun=ضلالة” kelimesi “sapıklık” diye meal edilmiş, ancak sapıklık, dilimizde “ahlaksızlık” manasında yaygındır. Ancak âyette bu manada değildir.  Bu kelime, kuranda genellikle hidayetin/doğru yolun karşıtı olarak kullanılmaktadır.  Yani âyette “Muhammed sapık değil” yazmıyor “Muhammed yoldan çıkmış değil” yazıyor

98. Nisa 23 ensesti yasaklıyor, Ahzab 50 sadece peygambere izin veriyor.

Ensest, bir kişinin annesi, babası, kardeşi, büyük annesi, büyük babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi, torunları ile olan cinsel ilişkisidir”  Nisa 23. Ayet: ensesti yasaklar, ahzab 50. Ayet ensest'e izin vermez, ahzab 50. yette peygambere kuzenleri ile evliliği serbest yapar. Kuzenler, ensest veya Nisa 23. yette sayılan kişiler arasına girmez. Zaten ahzab 50. yette sayılan kişiler, Nisa 23. yette yasak edilmediği için, müminlere de helâldir.  Sonuç: yine boş bir iddia.

"1. Köleliği yasaklamıyor. (Bakara: 177-221)" iddiasına cevap

İlk olarak şunu söyleyebilirim; Kölelikten ne anlıyoruz? Boynuna zincir bağlayıp, Dövülüp eziyet edilen , işkence edilen , insanlara kul edilen , her türlü ihtiyaç için kullanılan , insan yerine konulmayan, hiçbir hakkı olmayıp insandan aşağı görülen bir kurumun kuranda serbest olduğunu anlıyoruz. Bu şekilde bir kölelik İslamda yoktur, hiçbir zaman için var olmadı, bunun adı zaten "kulluk (abd عبد)"'tur. Kuran bunu yapanın firavun olduğunu söyler, Kuranda onlarca Ayette bütün elçilerin "sadece Allaha KUL (abd عبد) olun" dediği söylenir.. Kuranın "köle" dediği ailenin bir bireyi, kendisine iyilik edilen, zekat verilen, evlilik yapılan, evlendirilen, zulüm etmenin yasak olduğu, isyana zorlamanın yasak olduğu, maddi destek sağlanılan bir hizmetçilik... Kısacası; kuran köleliğin içeriğini değiştirmiş, zulmünü ortadan kaldırmış, sadece adını bırakmıştır 🙂 1.) ➡ Genellikle Ateistler, içinde "köle" geçen ayetleri cımbız yaparak "